“Şehir”, “yol”, “sokak” gibi kelimelerin tahayyülümüzde yarattığı her görüntü, ister istemez onlarca insanın üzerinde yürüdüğü, çocukların koştuğu veya karşıdan karşıya geçmek isteyenlerin beklediği uzun kaldırımları da içinde barındıracak. Aklımıza olduğu kadar günlük hayatımıza da bu denli kazınan kaldırımlar; özellikle şehir merkezlerinde, hem ulaşım ihtiyacımızı karşılıyor hem de düzenli bir kent görüntüsüne imkan tanıyor. Yaya ve taşıt trafiğini birbirinden ayırarak güvenli bir ulaşım sunması bir yana, renkli ve aktif bir sokak hayatını mümkün kılmasıyla da kaldırımlar pek çok şehrin vazgeçilmez unsuru konumunda.
Halkın paylaştığı ortak alanlarda yaşamı oldukça kolaylaştıran ve düzenleyen bu fikir haliyle insanlığın aklına çok önceleri geldi. M.Ö 400’de 90 bin nüfuslu Antik Corinth, yollarına kaldırım döşeyen ilk şehir oldu. 346 yıl sonra Romalıların şehri fethetmesi ve Yunanistan’ın başkenti yapması, şehrin nüfusunu 900 bine kadar çıkarttı. Bu nüfus patlaması ve beraberinde getirdiği iş gücü Romalıları semita dedikleri kaldırım yapımında hızla ustalaştırdı. Roma İmparatorluğu’nun tüm dünyada oynadığı aktif rolün hazırlayıcısı da; askeri, siyasi, sivil ve ticari amaçlarla, taştan yapılmış olan 400 000 kilometrelik bu kaldırımlı yollar olacaktı. Yol ve kaldırımların bu denli yaygınlaşmasının ardından Ortaçağ’da Avrupa’nın içinde bulunduğu zor dönem; şehir hayatını da kötü etkiledi ve yollarda düzen bozuldu. Kağnılar ve yayalar birbirlerine ayrılan özel kısımlar olmadığından yolları düzensiz bir şekilde kullanıyordu. Her gün onlarca insan at arabalarının altında kalıyor, sonu ölümle biten kazalar yaşanıyordu. Bunun üzerine kaldırımların bakımı için bir çok girişimde bulunuldu. İngiltere’de Roma hakimiyetinin olduğu yıllara ait kayıtlara göre, Britanya’nın en eski şehri olan Colchester için yapılan 1623 tarihli girişim de bunlardan biriydi ama bu çalışmaların pek etkili olduğu söylenemez. 1666’da Pudding Lane sokağındaki Thomas Farriner adlı bir fırıncının başlattığı Büyük Londra Yangını sonrası, şehrin büyük bölümünün harap olması şehrin yapılanmasına dair çalışmaların önemini arttırdı. Sonraki 50 yıl içerisinde kaldırımların hangi maddeden ve ne şekilde yapılacağına dair çeşitli düzenlemeler daha detaylı ve özenli bir hal aldı. Kaldırımın dayanıklılığını arttırmak için puberck taşı, yaya güvenliğini arttırmak için de kenarlarda dubalar kullanıldı ve bu, kaldırımlara neredeyse günümüzdeki haline benzer bir görünüm kazandırdı. Zaten, 1800’lerin sonlarına kadar Londra’nın ve Avrupa’daki başkentlerin tüm sokaklarına kaldırım döşenecek, kaldırımlar bordür taşıyla yerden yükseltilecek ve hatta 1766’da bu hizmetler için halktan vergi toplanacaktı.
Trafik konusundaki avantajları bir yana, kaldırımların başka pek çok konuda da hayatımıza olumlu katkıları var. Bunlardan biri çevre temizliği. Çalışmalar; kaldırımların taşıt kullanımını yüzde 8’den 6’ya ve beraberinde getirdiği karbondioksit emisyonunu da yüzde 2,2’den 1,3’e düşürdüğünü gösteriyor. İnsanları yürümeye teşvik eden kaldırımlar, kalp hastalıklarını ve obeziteyi azaltırken, okullarına yürüyerek giden çocukların ise derslerine daha fazla odaklandığını gösteren araştırmalar mevcut. Son olarak; müzisyenlerin, kafelerin ve vitrinlerin de kaldırımlar olmadan sokaktaki hayata bu kadar nüfuz etmeleri beklenemezdi.