Dostoyevski’nin hem romancı hem düşünür olarak eserinin zirvesi kabul edilen Karamazov Kardeşler için René Girard, “[Bu romanın sonunda] romansal deneyimle dinsel deneyim arasındaki son farklılıklar da ortadan kalkar,” yorumunu yapıyor. Bu, Dostoyevski’nin romanda gerçekçilik yöntemiyle kendi dinî inançlarını (Hıristiyanlığı) dışsal bir formülle uzlaştırdığı anlamına gelmiyor tabii. Bu tür bir çaba, ahir ömründe romanı ahlaksızca bir uğraş sayıp halk için dinî hikayeler yazmaya soyunan Tolstoy’a daha çok yakışırdı. Dostoyevski, Tolstoy’un ve daha önemsiz benzerlerinin yapmaya hiç yanaşmadıkları bir şeyi yapıp hümanist Prometeciliği reddederek insanı iddialarından veya sahip olduklarından değil acılarından, kusurlarından, günahlarından başlayarak tahayyül eder ve anlatır. Bu sayede de romanlarında karakterlerin roman gerçekçiliği içinde dinî bir gelişim de yaşayabilmelerinin önünü açar. Dostoyevski bu başarısını diğer romancılardan farklı olarak çok boyutlu karakter ve olaylar yaratmaktansa her karakteri bir fikir-imge olarak kurmasına borçludur. Bu yöntemin zirvesi Karamazov Kardeşler’dir. Baba Karamazov ve üç oğlunun her biri başka bir dinî inanç ve durumu temsil eder. Dostoyevski’ye özgü olan, bu inançların hiçbirinin karakterin davranışlarıyla tam bir uyum içinde olmamasıdır. Bu da her birinin farklı şekil ve anlamlarda bozulmasını getirir. Dostoyevski karakterlerine kendilerini ve birbirlerini diyaloglar yoluyla yargılatır ve asıl gerçeği, yani dinî gerçeği en azından baş karakter(ler)in kendisinin ve okuyucunun sindirmesini sağlar. Böylece karakter, yani suçlu-günahkar bağışlanacak duruma gelir. Dostoyevski, yorumcularından Mihail Bahtin’i haksız, René Girard’ı haklı çıkaracak ölçüde kadim anlamda dinî bir tahayyüle sahiptir. Karamazov Kardeşler ise bu tahayyülün roman sanatını belirleyecek güçte bir zaferidir.