Savaşların ve gücün simgesi olagelmiş kılıç, arkeoloji tarafından 40 santim üzerinde ince uzun kesici silahlar olarak tanımlanır. Dünyanın her yerinde rütbeli askerlerle, kumandanlarla özdeşleşen bu aletin iki ayrı türü bulunmaktadır. İki tarafı keskin olan düz kılıçların yanında yatağan ve pala olarak da iki çeşidi bulunan ve yalnız bir tarafı keskin olan eğri kılıçlar bulunur. Genelde, namlu ve kabza denilen iki bölümden oluşur. Sahibinin veya ustasının adının işlendiği yer olan namlu, deri kaplı kılıf olan kına sokularak muhafaza edilir ve bu şekilde bele veya omza asılır.
Malatya Aslantepe’de milattan önce 4. binyıla tarihlenen ortalama 45 santimlik düz kılıçlar bulunmuştur. Bronzdan yapılmış, kabzaları gümüşten olan bu kılıçların aksine, boyu 50 santimetreden uzun, Eski Mısır kılıçları; fildişi veya kemik kabzalıdır. Türk kılıcı olarak da bilinen eğri kılıcın ortaya çıktığı yer Yakındoğudur ve en eski örnekleri Cebel’de milattan önce 1800’li yıllara aittir.
Türk kılıçlarının atası sayılacak en eski eğri kılıçlar milattan önce 2000’li yılların Altaylarına kadar dayanır. Bu tip kılıçlara en son Karahanlıların yükselme döneminde, çeşitli kutsal mezarlarda rastlanılmıştır. Moğolistan ve Isık Göl bölgelerinde ise eğri kılıç kuşanmış birçok heykel vardır.
Kılıç Arap kültürü için de çok özel bir konumdadır. Şairlerin edebi tasvirlerinde çoklukla kılıç teşbihini görürüz. Arapların kaside şairi Tarafe, akrabadan gelen zulmün kalp üzerinde keskin kılıçtan daha etkili olduğunu söyler. O zamanlar demirciliğin de çok yaygın olduğunu gördüğümüz bu toplumda, Hint kılıcına sahip olmak da ayrı bir iftihar meselesiydi.
Hz. Muhammed’in 9 ayrı kılıcı bulunmaktaydı. Me’sur olarak adlandırılan kılıcı, ona babasından kalmıştır. Hz. Ali yıkmak için gittiği Tay kabilesinden rasub, mihzem, ma’sub ve samsame denilen kılıçlar getirmiştir. Topkapı Sarayı Müzesi’nde ise ikisi Hz. Muhammed’e, biri Hz. Davud’a ve diğerleri Hulefa-yi Raşidin ile ashaba mal edilen yirmi kadar kılıç bulunmaktadır.
Kılıç yapımı ve süsleme sanatında önde gelen isimlerden Esedullah İsfahani yaptığı kılıçlarla tanınmıştır. Kılıçlar, üzerlerine kelime-i tevhid, ayet ve hadisler işlenerek, anlamlı bir hediye olarak hükümdarlar tarafından askeri yetkilelere armağan edilirdi. Bu anlamda bir simge olmasının yanında, kılıçlar, sahiplerinin şereflerini de temsil ederlerdi. Yenilen kumandan, esir düştüğü kumandana kılıcını verir; ama gösterdiği mücadeleyle bunu hak etmediğini kanıtlayan kumandanın da kılıcı alınmazdı.