Prof. Dr. Şükrü Hanioğlu Sabah gazetesindeki köşesinde, son günlerde çok tartışılan fetih kavramının tarihini ele aldı. Hanioğlu, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethettikten sonra kullandığı “Kayser-i İklim-i Rum” unvanının, Üçüncü ve İslamî bir Roma’yı kurma düşüncesinin ürünü olduğunu; bunun ise çok kültürlü bir devlet ve toplum yapısını zorunlu kılmasından hareketle söz konusu fethin “yıkmak”tan çok “içine alma”yı ifade ettiğini belirtiyor. Ancak zaman içinde fetih kavramının çeşitli vesilelerle farklı içeriklere sahip olmasına değinen Hanioğlu şunları söylüyor: “Üzerinden beş asrı aşkın zaman geçen bir tasavvurun değişik biçimlerde kavramsallaştırılması mümkündür, ki ‘fetih’ konusu tartışılırken bu yapılmaktadır. Güncel yaklaşım, bir ‘çağ kapatma’, ‘kokuşmuş bir düzeni yıkma’ merkezli yaklaşımı nedeniyle fetih öncesi Konstantinopolis’in temsil ettiği geleneği de bu şekilde kavramsallaştırmaktadır. Bizans’ın bilhassa Latin istilâsı sonrasında ciddi bir gerileme içine girdiği, Avrupa’nın doğusunda dahi ikincil plana itilmeye başladığı, siyasetinde entrikaların, teolojik tartışmasında ise yasakçılığın güçlendiği doğrudur. Ama bu onun arkasındaki geleneğin önemsiz sayılmasına neden olmamalıdır. Bu gelenek fetih sonrasında imparatorluğa dönüşen Osmanlı’nın kurumsallaşması üzerinde de etkili olacaktır. Söz konusu etki, şüphesiz, erken dönem Osmanlı’yı kültürel değer yaratamamış bir ‘yağmacılar organizasyonu’ olarak kavramsallaştırarak onun emperyal kurumlarını sadece Bizans’ı taklit ederek tesis ettiğini savunan Batı tarihçiliğinin iddia ettiğinden azdır. Ancak yüzlerce yıllık bu geleneğin Osmanlı emperyal tasavvuru üzerindeki etkisinin objektif biçimde değerlendirilmesinin gerekliliği de ortadadır.”