Al-i İmran suresinde, “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça gerçek iyiliğe ulaşamazsınız” ayetiyle temellenen vakfetme kültürü, İslam medeniyetinin en asli unsurlarından olan hayır kuruluşlarını meydana getirmiştir. “Bir malın sahibi tarafından dini, içtimai veya hayrî bir gayeye ebediyen tahsisi” olarak nitelenen vakıf, kelime olarak “durmak, alıkoymak” anlamlarına karşılık gelir ve çoğulu evkaftır. Kuran-ı Kerim’de doğrudan vakıf kurumuyla alakalı bir ayet söz konusu değilse de, iyilik yapmada ve takvada yardımlaşmayı, Allah yolunda harcamayı, ihtiyaç sahiplerine sadaka vermeyi öğütleyen birçok ayet, Müslüman toplumlarda bu kültürün dayanak noktası olmuştur.
Fıkıh bilginleri, vakıfların hukuki niteliği ve kurucu unsurları gibi konularda farklı vakıf tanımları geliştirmiştir. Osmanlı’da kabul görmüş olan İmameyn’in vakıf anlayışına göre, mal vakfedenin mülkiyetinden çıkıp Allah’ın mülkü haline gelir. Bu görüş; Şaffii ve Hanbeli fakihlerin vakıf anlayışla paralellik gösterirken vakfı bir tür ödünç olarak gören ve vakfedilen malın mülkiyetinin hükmen vakıf yapanda kaldığını söyleyen Ebu Hanife’yle farklılık gösterir.
Vakfetmek, Hz. Muhammed ve ashabının hayatında da pek çok kere karşımıza çıkar. Geriye yalnız bir binek hayvanı, silah ve vakfettiği arazileri bırakan Hz. Muhammed’in vakıf olarak bıraktığı topraklar arasında Medine’deki bazı araziler, Fedek ve Hayber bulunuyor. Hz. Osman, Medine’deki Rume Kuyusu’nu, Hz. Ömer Hayber’deki arazisini, Hz. Ali bir arazisini ve Yenbu’da bir su kaynağını vakfetmiştir. Geride devamlı bir sadaka bırakılmasının, ölümden sonra da amel defterine işleneceğini belirten Hz. Muhammed’in ve ashabının hayatıyla pekişen vakıf uygulamaları ilerleyen dönemlerde giderek artmıştır.
İrade beyanı, vakfeden, vakfedilen mal ve vakıftan yararlananlar şeklinde dört unsurdan oluşan vakıf işleminde mezheplere göre farklılıklar oluşur. Sadece beyan kısmını kurucu unsur olarak gören Hanefiler yazılı beyanı kabul etmezken, Şafiiler geçerli sayar. Malikiler ve Hanbeliler de herhangi bir şekilde açıklanan beyanı kabul etmişlerdir. İrade beyanında hile veya vakfın niteliğine zarar verici bir şart bulunması gibi durumlarda ise vakıflar geçersiz sayılır. Vakfın hükümleri ve yönetimi konusunda da bazı ortak noktalar da olsa, mezhepten mezhepte çeşitli farklılıklar gösterir.