Dosya Haberler

Anadolu’nun sineması – I

Arda Akıncı / 10.03.2016

Sinemanın başlı başına bir sanat olduğunu ve bundan birkaç on yıl önce bu kadar da yaygın olmadığını düşünürsek, AVM’ler ile birlikte sinema salonlarının artması insanların bir kültürel aktivite olarak film izlemesinin önünü açtığını söyleyebiliriz. Peki, bugün hayatımızda önemli bir yer kaplayan sinemalar ve sinema filmleri bu coğrafyaya ilk olarak ne zaman girdi?

19.yüzyıl birçok alanda olduğu gibi sinema için de bir dönüm noktası olmuştur. Avrupa’nın icat üstüne icat geliştirdiği bir dönemde 1800’lü yılların son on yılında Fransız Auguste ve Louis Lumiere kardeşler sinematograf adını verdikleri bir alet geliştirdiler. Geliştirdikleri aleti ise 1895 yılında ilk defa Parisianlere tanıttılar. Bu gösteriden hemen hemen bir sene sonra Lumiere kardeşlerin sinematografı ilk defa Osmanlı coğrafyasına geldi. O dönem Grand Rue de Pera olarak adlandırılan bugünse bizlerin Beyoğlu olarak bildiği cadde üzerinde 246 numaralı apartmanın altında bulunan İsponek ya da orijinal adıyla Sponeck birahanesinde ilk defa sinematograf gösterimi yapıldı. Bu ilk gösterimi organize eden kişi hakkında kaynaklar farklı isimler öne sürüyor. Bazı kaynaklarda ilk gösterimin organizasyonunun Sigmund Weinberg tarafından yapıldığı söyleniyor. Ancak başka kaynaklarda ise ilk gösterimin aslında Henry namında bir Fransız ressam tarafından yapıldığını iddia ediyor. Her kim tarafından yapılmış olursa olsun, ilk gösterimin 19. yüzyılın son on yılı içerisinde Sponeck Birahanesi’nde yapıldığını biliyoruz.

Bu gösterime dair en detaylı bilgileri ise o dönemde daha küçük bir çocuk olan Ercüment Ekrem Talu’dan alıyoruz. İlk gösterimde yaşadıklarını ve hislerini Talu şu sözlerle aktarıyor:

“Karşımızda bir buçuk kare metrelik bir beyaz perde duruyordu. Derken ortalık birdenbire karardı. Zifiri karanlık içinde kaldık korktuk. Perdenin önüne gelen bir şahıs bu karartının lüzumunu izah etti. Ve hemen onun arkasından gösteri başladı. Avrupa’nın bir yerinde bir istasyon. Bacasından fosur fosur kara dumanlar savuran bir lokomotif, peşine takılı vagonlarla duruyor. Rıhtım üzerinde telaşlı telaşlı insanlar gidip geliyor. Tren kalktı. Bittabi sessiz sedasız. Aman yarabbi! Üstümüze doğru geliyor. Zindan gibi salonun içinde kımıldanmalar oldu. Trenin perdeden fırlayıp seyircileri çiğnemesinden korkanlar ihtiyaten yerlerini terk ettiler galiba. Haniya ben de korkmadım değil. İki dakika ara verdiler. Bu sefer bir boğa güreşi seyrediyoruz. Azılı hayvanlar perdede üstümüze doğru seğirttikçe yüreğimiz ağzımıza geliyor. Bu film daha yaman, onu önceden göstermiş olsalardı, salonda kimsecikler kalmazdı. Tren bizi sinematografa alıştırmış oldu.”

İlk gösterim sırasında Talu’nun da anlattığı üzere herkesi büyüleyen hatta yer yer korkutan bir icat olan sinematografa doğal olarak tepkilerin de ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Lakin her ne kadar bazı tepkiler almış olsa da birçok açıdan Osmanlı topraklarına yepyeni bir eğlence anlayışını getiren sinematograf daha sonra insanların hayatının da önemli bir parçası olmaya başladığını biliyoruz. O günden itibaren sinema Anadolu coğrafyasının da ayrılmaz bir parçası haline geldi.

Her ne kadar yazının başlığı sadece Anadolu sinemasının konu alınacağını öngörüyor olsa da bu yazı dizisi aslında Anadolu coğrafyasının sinema ile nasıl tanıştığını ve yine bu coğrafya içerisinde sinemanın nasıl yaygınlaştığını anlatacaktır. Zira bugün hayatımızın önemli bir kısmını kaplayan sinema sanatı sadece bu coğrafyada üretilen eserlerden değil, dünyanın dört bir yanından gelen sinema filmlerinin de büyük etkisini taşımaktadır.

 

 

Kaynakça

Nezih Erdoğan, Hayretle Seyret: Osmanlı’da Sinema ve Şehir (Ottoman History   Podcast)

Türkiye’de Sinema, Sponeck Birahanesi – Pera’da İlk Gösterim

 

Yeni Haberler