Baraka, Amerikan şiiri geleneğini daha yeni kurmuşken bu gelenekten bir kopuştur. Şuna dikkat etmek lazım tabii: Amerikan geleneği zaten bir kopuş geleneğidir. Bu yanıyla da tarihsel müttefiklerimiz, din kardeşlerimiz ve sınır komşularımız olan Arap ve Fars dünyasının şiir geleneklerinden daha fazla benzer Türk şiirine. Türkler ve Amerikalılar Arap/Fars ya da İngiliz/Fransız topluluklarının aksine yerleşerek ve emeklerini biriktirerek değil, göçerek ve geçmiş birikimleri yağmalayarak yaşama yolu bulmuşlardır. Tabii, Türk şiirinin 15. yüzyıl şafağında bir, 19. yüzyıl ortalarında bir kere daha dikey göçler, huruçlar yaşadığını; Amerikan şiirinin ise şafağını ancak 19. yüzyıl eşiklerinde yaşadığını unutmamak lazım. Baraka, Amerikan geleneğinden bir kopuş, Bağımsızlık Bildirgesi’nden (1776) beri gelişen kültür ortamı ve şiirden bir çıkıştır. Tıpkı Eliot ve Pound gibi yani. Farkları, Eliot İngiltere ve Anglikanlığa (Amerikanlığın yakın kökenine), Pound da İtalya ve Rönesans’a (uzak kökene) dönerken Baraka’nın yatay anlamda Harlem’e (siyah yoksulluğuna, yerelliğine ve öfkesine) dikey anlamda ise Afrika’ya (siyah güzelliğine, yeteneğine, rüyasına) dönmüş olmasıdır. Aynı nedenlerle, öte yandan, Baraka mükemmel Amerikalıdır. Zira Amerikalılık ancak onu var eden, yapan ve içini dolduranlarla anlam kazanabilir; tıpkı Türklük gibi. Nasıl ki yaşıtı İkinci Yeni şairleri resmiyeti ellerinin tersiyle itip her biri farklı yollarla da olsa öze dönüş yaşadılarsa; Baraka’nın resmi Amerika’yla (dili, edebi ve kaziyeleriyle Büyük Amerika) çarpışmasının temeli de öze dönüştür, öze dönüş, mevcut kalıbı parçalayacak, Amerikalılığın suretine Afrikalılığın ruhundan üfleyecek ve yeni Amerika’nın ya da küçük Amerika’nın suretini çizmede rol sahibi olacaktır. Amiri Baraka yerle bir ettiği Amerikan geleneğinin bugün değilse bile gelecekte iftihar edeceği yenileyicilerinden biridir.