600 yılı aşkın geniş topraklara hükümdarlık etmek, devlet mekanizması ile birlikte toplumu idare etmek oldukça güç bir iştir. Devlet-i Aliyye, her ne kadar idari bağlamda toplumun tamamını her daim memnun etme amacı güttüyse de bu kadar uzun ömürlü bir imparatorluğun pek tabii olarak bu amacını gerçekleştiremediği belli dönemler de yaşamışlardır. Bu dönemlerden bir tanesi de XVII. yüzyılda yaşanan ve tarihimize Vaka-i Vakvakıyye yahut Çınar Vak’ası olarak geçen olaydır.
XVI. yüzyıldan itibaren halihazırda ekonomik ve sosyal boyutta ciddi manada sıkıntılı bir süreçten geçmekte olan Devlet-i Aliyye’de idari anlamda da aktörlerin değiştiği bir döneme sahne olmaya başlamıştı. Devlet idaresinde artık yalnızca sultanlar değil hanedanın diğer üyeleri, valide sultanlar ve hatta vezirler ile iç ağaları da güç mücadelesi içerisinde yer almaya başlamıştı. Bu karışıklık Sultan IV. Murad ve özellikle genç yaşta tahta geçen Sultan IV. Mehmed ile daha da açık hale gelmişti. Bir yandan devam eden idari sıkıntılar ile Devlet-i Aliyye’nin mali sıkıntıları birleştiği vakitte gerçekleşen seferler de oldukça sıkıntılı ve başarısız sonuçlanmaya başlamıştı.
Yukarıda saydığımız nedenlerden ötürü, başarısız sonuçlanan bir başka sefer olan Girit Seferi dönüşünde bir süredir ulufelerini alamayan bir kısım yeniçeriler huzursuzluklarını dile getirmeye başladılar. Yeniçeriler her ne kadar dertlerini anlatmak üzere Kul Kethüdası Osman Ağa’ya gittilerse de Osman Ağa’nın dertleri ile alakadar olmadığına tanıklık ettiler. Yakın zaman içerisinde kendilerine bir grup sipahinin yanı sıra daha önce görevlerinden uzaklaştırılmış bazı sipahi ve yeniçerilerin de kendilerine katılması ile 2 Mart 1656 tarihinde saraya haber göndererek ayak divanı istediklerini ilettiler. Saray tarafından daha uygun yollarla çözülebileceğine inanılan mesele de yeniçeriler ve sipahilerin geri adım atmaması üzerine 4 Mart’ta Sultan IV. Mehmed, vezirleri ile sipahi askerleriyle ayak divanı için Alay Köşkü’ne giderek ayaklanan sipahi ve yeniçerilerin başları ile görüştüler. Sipahi ve yeniçerilerin dertlerini dinledikten sonra derman olmak amacıyla sorunun müsebbiplerini sürgün etmeyi önerseler de asiler bu öneriye de şiddetle karşı çıkarak, müsebbiplerin idam edilmesini talep ettiler.
Daha büyük bir ayaklanmadan ve sorunun daha da yaygınlaşmasından çekinerek ayak divanın ardından bir Padişah hatt-ı şerifi ile Darüssaade Ağası Behram Ağa, Kapı Ağası Bosnalı Çalık Ahmed Ağa ve İbrahim Ağa öldürülerek asilere teslim edildi. Bu olayı takip eden günlerde, sayısı otuza yaklaşan devlet adamı daha öldürülerek asiler tarafıdan Sultanahmet Meydanı’ndan bulunan çınar ağaçlarına asıldılar. Sorumluların asiler tarafından bu şekilde Çınar ağaçlarına asıldığından mütevellit olay tarihimize Çınar Vak’ası ve çınar ağaçları da bu şekli ile meyveleri insan olan bir ağaca benzetildiği için Vaka-i Vakvakıyye olarak geçmiştir.