Emir Bereket de Amerikan 1950 kuşağının atipik üyelerinden biri. Fakat daha önce incelediğimiz Wallerstein, Said, Chomsky gibilerinden farklı olarak onun atipikliği kimsenin gözünden kaçacak cinsten değil. Emir Bereket bir siyah çünkü, bir karaderili, bir Afrika kökenli, bir “zenci”. Bu yüzden, Bereket için daha bir hayat arzusuyla Amerika’ya göç etmiş bir ailenin çocuğu diyemiyoruz. Anne babası üniversite eğitimi almış insanlar da olsalar, Bereket Afrika’dan kaçırılarak köleleştirilmiş bir soya mensup. Amerika’yla çelişkisi, Avrupa’yla çelişkisi, dünyayla çelişkisi, kuşağıyla çelişkisi; dolayısıyla bunlara yönelik muhalefeti kişisel değil, kökenine, “kökenler”ine ilişkin. Bu yanıyla, kendi kuşağından Amerikalı/Avrupalı muhaliflerden çok çeşitli milletlerden İslamcılara, en çok da kendi kuşağından olan İslamcılara, bir Sezai Karakoç veya bir Ali Şeriati’ye benzetilmesi gerekir. Uyanış, diriliş yahut öze dönüş fikri her üçünün, bütün diğer benzerlerinin yanı sıra, düşünsel evrenini, muhalefetlerinin ufkunu belirlemiştir diyebiliriz zira.
Yanış bir uyumayı, diriliş bir ölümü, öze dönüş de bir yabancılaşmayı gerektirdiği için Emir Bereket ve benzerlerinin düşünceye (ve sana) başlangıç evreleri dikkatle gözden geçirilse gerektir. Bu insanlar kültürel ve ahlaki kökenlerine yabancılaştırılmış olduklarını “keşfetmiş” insanlardır. 1933 doğumlu Ali Şeriati Fransa’da okurken fark etmiştir kendi gerçek durumunu. Yaşıtı Sezai Karakoç, kişiliğini Türkiye’de modernleşmeyi, Batılılaşmayı temsil eden kurumlardan biri olan Mülkiye’de/Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okuduğu sıra modernist Türk şiiri akımının başlatıcılarından biri olmasından doğru bulup çıkarmıştır. Bereket de Amerikan (Beyaz) Beat Kuşağının Eliot ve Pound takipçisi bir mensubuyken giderek kendi siyahlığının idrakine varmıştır.
Öze dönüş fikrinin sanat, özellikle şiir sanatı üzerinden işlemesi pek şaşırtıcı değildir. Şiir, bilimsel disiplinlerin, diğer sanatsal türlerin veya siyasi akımların olmadığı derecede bir tek insanla ilgilidir. Şiir insanın kendisiyle kaldığında ortaya çıkan bir sanattır. Bereket, modernist Amerikan şiirinin beyaz öncülerini izleyen, Beat akımının doğal bir üyesi olarak hareket eden bir şairken kendisiyle nasıl karşılaştığını birçok yerde ifade etmiştir. Bu karşılaşma şairin o ana kadar kendisine sağlanan modern şair kimliğini bireyselleştirmesi sonucunda ortaya çıkmış bir şey. Modern şair kendisini bulmakla görevlidir. Genel bir gerçeğin tipik bir katılımcısı, herhangi bir kalıcı camaatin bağlı bir üyesi olamaz. Başka deyişle, Bereket modernist olduğu için siyahlaşmış, siyahlığının farkına varmakla kalmayıp onu siyasi, felsefi, eylemsel ve sanatsal olarak kurmuş ve geçmişe yürütmüştür. Köksüzlük düşüncesinin, bağsızlık durumunun, alakasızlık psikolojisinin uçlarında cesurca salınırken kökünden koparılmış olduğunu, bağının çözüldüğünü, alakasını kaybetmiş bulunduğunu fark etmiştir.
Buradan itibaren şair bir gelenek inşasına yönelir. İngilizceyi döneminin öncü Amerikan Şairleri tarzında kullanırken giderek onu avamlaştırır, siyahlaştırır, bozmaya başlar. Belli bir noktaya kadar bunalımlı bir seçkin beyaz şair gibi konuşurken giderek bunalımsız, tarafgir ve katı/kesin bir siyah şair olmaya başlar. Bugün yaygın bir şekilde bilinen rap, hip-hop gibi müziklerin güfteye dayalı yapısının temelinde Bereket’in siyahların konuşma tarzını Amerikan şiirinin gövdesine oturtmaya çalışması vardır. Düşünceleri tutarlı değildir Bereket’in. Hıristiyan-İbrani kökenli öncü bir beyaz gibi başladığı yola siyah ırkçı olarak devam eder. Daha sonra ırkçılık milliyetçiliğe dönüşür ve LeRoi Jones ismini bırakıp Emir Bereket (Amiri Baraka) ismini alarak Müslüman olduğunu açıklar. Nation of Islam’ın işbirlikçiliğini gerekçe göstererek bundan da ayrılır ve nihayet Maoculukta karar kılar. Şiirlerindeki düşünsel muhteva bu yüzden hiç de ikna edici değildir. Yine de izlenebilir, kabul edilebilir bir tarafı vardır bu muhtevanın. Bu da siyahlığın, özellikle Afrika kökenli Amerikalıların, köle soyundan gelen özgür siyah adamın kendiliğinden düşünceleri ile aynı adamın züppeliklerine yönelik politik eylem amaçlı alaştiridir. Bereket, tıpkı Karakoç ve Şeriati gibi “kardeşlerinin” sıkı bir eleştirmeni olarak gerçek kimliğini bulabilmiştir.
Emir Bereket, 7 ekim 1934’te eğitimli bir siyah ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. New Jersey eyaletinin Newark şehrinde büyüdü. Rutgers ve Howard üniversitelerine devam etti, ama okulu bitirmeyip Amerikan Hava Kuvvetleri’ne girdi. Burada geçirdiği üç yıl için “hayatımın en gülünç hatası” demiştir. Okuldan ve ordudan ayrılan Bereket, 1958’de New York’un meşhur “avangart” semti olan Greenwich Village’a taşındı. Burada Ezra Pound sonrası Amerikan şiirinin sürdürücülerinden Charles Olson, Frank O2Hara ve Allen Ginsberg’le yakın ilişkiler içinde oldu. Her işini kendi yapacağı o zamandan anlaşılan Bereket Yugen dergisiyle Totem yayınlarını kurdu.
1958’de Yahudi Hettie Cohen ile evlendi. Bu evlilikten iki çocuğu oldu. Yedi yıl sonra Boşanacaklardır. Bu evliliği o döneme ait hiçbir şeyi hayırla yad etmeyen Bereket hatırlamak bile istemez. Avangart şairler arasında bir siyah olarak adeta görevini yerine getirerek Yahudi bir kadınla evlenmiştir ve çevre ilişkilerinde olduğu gibi aile hayatında da kendisini ifade edemediğini düşünmektedir.
1960’lar Emir Bereket’in hayatında birbiri ardına cesur adımlar attığı bir dönem olmuş.
Bir sandalye kadar hür olacağın gün
Karakoç’un bu ili mısraı kendi modernizm-dirilişçilik geçişini mükemmel ortaya koyarken Emir Bereket’in 1960’lar boyunca sürekli uğraştığı şeylerin hiçbirinden net bir sonuç çıkaramamasının altında yatan istemi de özetliyor diyebiliriz. Bereket kendine has bir özgürlüğün peşinde siyah Amerikalı bir şair olarak sözünü ettiğimiz belirsizliği sürdürmekten ve çıkışı aramaktan çekinmemiştir. Herkesin kendisini tuhaf bulması onu yolundan etmemiştir.
Arayışları onu 1965’te Harlem’e taşınmaya götürecektir. Burada siyahların durumunu çıplak bir şekilde görüp ırk ayrımcılığına karşı bilincini daha da genişletirken bu sırada suikaste uğrayan Malcolm X’ten ruhen etkilenir. İslam’a yönelir. Adını Ameer Baraka, daha sonra ise Amiri Baraka olarak değiştirir. Buna bakıp Bereket’in Müslüman olmuş olduğunu söylemek zordur. 1968’de çıkan bir söyleşisinde kendisini “Ortodoks Sünni bir Müslüman” olarak tanımlamakla birlikte, Bereket’in konuşurken ve politik ve inanca ilişkin isimleri, sıfatları, aidiyetleri çok çabuk benimseyip ondan daha da hızlı harcadığını gözetirsek, bunun üstünde durmaya bile değmez. Bir iki nokta hariç.
Bu noktaların en önemlisi, Bereket’in İslam’dan esinlenirken ve bir Müslüman ismi alırken milliyet bilinci edinmiş olması ve Amerika’nın beyaz değerler üzerine kurulduğunu fark etmesidir. Bereket, Amerika’yı reddeden veya ondan başka bir çözüm arayan bir muhalif değildir. Özellikle 1970’lerde bir hain olarak damgalanmış ve bugün hâlâ muhafazakar yayın organlarında bir Yahudi düşmanı, bir beyaz düşmanı, bir komünist, bir ırkçı, hatta eylemci bir Müslüman olarak ele alınıp sadakatsiz olmakla suçlanmaktadır. Bereket’in durumu bunu tam olarak yansıtmaz.
Diğer Amerikan muhaliflerden farklı olarak Bereket’in tam olarak kim olduğuna dair hiçibr şüphe veya şaibe söz konusu değildir. Bütün ret ve kabulleriyle geçmişinden bugününe ortada duran bir şairdir. Aklına eseni, doğru bulduğunu, siyahlığın lehinde saydığını yapan, söyleyen bir şairdir. Muhalifliği bunun yansıtmasıdır. Şairliğini bir konum elde etmek üzere kullanmadığı için herhangi bir ayarlamayla muhalif pozisyonu da değiştirilemiyor. Zaten ne Amerika’da ne de dünya çapında büyük bir şöhrete, bir Chomsky veya Said tarzında bir tanınmışlığa, kabul edilmişliğe, dolayısıyla da birileri için işe yararlılığa sahip değildir. Büyük bir gücün, herhangi türden bir iktidarın Bereket’i kullanarak gerçekleştirebileceği bir iş olamaz. Bereket bu konuda tamamen yararsız, hatta sinir bozucu bir şekilde bireysel bir adam. Bu özelliğiyle gerçekten de muhalif, öncü ve tek duran Müslüman müelliflere benziyor. Onların muhaliflikleri gibi Bereket’inki de maddi ve manevi anlamda belli sınırlar içine hapsedilmiştir. Hatta azımsanamayacak bir oranda saptırılmıştır. Bereket’in şiirlerinde temelini bulan rap müziği bir tek Tupac Shakur’da bir şeye benziyordu; onu da polis sırtından vurup ortadan kaldırarak işini bitirdi.
Bereket’in önerisinin tam olarak ne olduğunu burada tartışmadığımız için, bütün amacımız “Amerikan muhalifi” tamlamasının gerçek anlamının kimde ve niçin karşılığını bulabileceğini, bize büyük Amerika’nın büyük muhalifi olarak sunulan isimlerin Amerika ve Sistem hayrına bir işe yaradıklarını göstermek olduğu için, Bereket’in düşüncelerinin eleştirisine de girmiyoruz. Zaten Bereket bize bir şey öneriyor da değil. Gözden geçirmeye değer düşünceleri var elbette. Ama Amerikan muhaliflerinin bize yol önermesinin biraz da gülünç olacağını Bereket’in düşüncelerinin bizim açımızdan uygulanamazlığına bakarak görmemiz mümkündür. Bereket, kendisini ihtilafa, reddedişe, nefrete ve küfre sürükleyen Amerika ve Batı’ya cevabını gayet serinkanlı ve dürüst bir şekilde vermiş, tarafını koymuş ve bunun olumlu ve olumsuz bütün sonuçlarını yaşamıştır. Siyahlar için Bereket bir Malcolm X kadar efsanevi değilse, bu hayatta kalıp Amerika’da siyahlık adına düşünce ve sanat üretebilmesindendir. Bir ölünün eskimezliği yok Bereket’te. Fakat “kara ses” olarak varlığını koruyabilecek kadar gerçek. Hem de son derece sinir bozucu bir şekilde gerçek.