Osmanlı’nın son dönemlerinde Türkiye topraklarına sinematograf makinesi ile giren sinema, özellikle I. Dünya Savaşı sırasında gerek Osmanlı gerekse müttefikleri tarafından bir propaganda amacı olarak kullanılmıştı. Bununla birlikte, sivil sinema büyük gelişimler gösterememiş, özellikle devlet ve askeriye tarafından kurulan Merkez Ordu Sinema Dairesi, Türkiye’de sinemanın taşıyıcı vagonu rolünü üstlenmişti. Hem mali hem de siyasi ortamın gereği olarak sinemanın I. Dünya Savaşı’ndan sonra Millî Mücadele döneminde de çok fazla rağbet göremediğini, ilerleme kaydedemediğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Sinemanın kitlelere ulaşmaktaki beceresini düşündüğümüzde Cumhuriyet’in ilanından sonraki dönemde daha işlevsel olacağı düşünülse de 1923’ten sonra da sinema Anadolu coğrafyasında büyük atılımlar gerçekleştirememiştir. Özellikle bir imparatorluğun son bulduğu, küllerinden canlanan yeni bir ulus devletin ortaya çıkma sürecinde halkın büyük bir çoğunluğu kırsalda yaşıyor ve okuma-yazma bilmiyordu. Bu durum göz önünde bulundurulduğu zaman sinemanın özellikle Cumhuriyet’in kurucu kadroları tarafından devrimleri yaymak adına bir aygıt olarak kullanılması beklense de bu gerçekleşmedi.
Cumhuriyet’in kuruluşundaki dönem özellikle sinema tarihini inceleyenler tarafından Tiyatrocular Dönemi olarak adlandırılır. İsminden de anlaşılacağı gibi dönemin sinemasına tiyatronun etkisi büyük olmuştur. Bu dönemde çekilen birçok film ise milli mücadele dönemini konu almıştır. Bu filmlerden en çok etki yapanı Muhsin Ertuğrul’un çektiği – Halide Edip’in romanından uyarlanan – Ateşten Gömlek filmi olmuştur. Ateşten Gömlek filmini izleyenlerden birisi olan Hakkı Süha Gezgin de sinema üzerine olan fikirlerini 1923 yılında Vakit gazetesinde yazdığı şu cümlelerle dile getirmiştir: “Sinemalardan en çok istifadeye koşacak biziz. Ateşten Gömlek’i seyretmeden bu yeni keşfin ihatab-ı faidesi hakkında bu kadar müspet bir imanım yoktu.”
Lakin yukarıda da belirttiğim üzere, sinema erken cumhuriyet döneminde gerekli ilgiyi devlet katında görmemiştir. Sinema konusunda atılan en somut adımlardan birisi de 1933 yılında kabul edilen kanun ile Halkevleri için yurtdışından ithal edilecek sinema aygıtlardan vergi alınmaması kararlaştırıldı. Özellikle bu dönemde Anadolu coğrafyasında sinemanın Halkevleri ile yaygınlaştığını görsek de tam anlamıyla ne bir atılım ne de büyük bir kitleye ulaşmıştır.
Kaynakça
Selahattin Önder & Ahmet Baydemir, Türk Sinemasının Gelişimi (1895-1939)