Tarih çoğu zaman sadece tarihçilerin uğraştığı, üzerine çalışmalar yaptığı bir alan olarak kalmamıştır. Ya da başka bir deyişle, tarih anlatıları tarihçilerin yaptığı çalışmalar ile sınırlı kalmamıştır. Günümüzde birçok tarih anlatısı hikayeler veya efsanelerden ibarettir. Bir de elinizde 600 yıllık bir imparatorluk ve sayısız olay varsa, mutlaka kimsenin görmediği, ilgilenmediği bir zaman ve olay ile ilgili efsaneler ortaya çıkabilir. Belki de zamanımızın en yaygın hikayelerinden bir tanesi de Baltacı Mehmed Paşa ve I. Katerina ile ilgili olandır.
Efsane malumunuz 1711 Prut Savaşı’nda geçiyor. Rus İmparatorluğu, İsveç Krallığı’nı savaşta mağlup ettikten sonra İsveç Kralı Demirbaş Şarl Osmanlı topraklarına sığınır. Bunu sebep gösteren Çar I. Petro (bizim tarihimizde ‘Deli’, Rusya tarihinde ise ‘Büyük’ olan) Osmanlı’ya savaş açar. Velhasıl-ı kelam, 1711 Prut Savaşı bu şekilde başlar. Osmanlı ordusunu III. Ahmed’i temsilen, Serdar-ı Ekrem olarak Baltacı Mehmed Paşa komuta etmektedir. Savaş sırasında Baltacı bir şekilde Rus ordusunu kıstırmayı ve abluka altına almayı başarır. İşte esas hikaye de burada ortaya çıkar. Anlatıya göre Osmanlı ordusundan çekinen I. Katerina barış sağlama ümidiyle Baltacı Mehmed Paşa’nın çadırına gider; birçok altın ve mücevherat ile birlikte ‘kendisini’ de Mehmed Paşa’ya sunar. Bunun sonucunda da Baltacı Mehmed Paşa sulh yapmaya ikna olur.
Gelgelelim, gerçek böyle değildir. Zira bir Serdar-ı Ekrem’in keyfi kararlarla savaşı bitirmesi, sulh yapması mümkün değildir. 1711 Prut Savaşı’nda olaylar şu şekilde gelişmiştir; Rus ordusunu abluka altına alan Baltacı Mehmed Paşa savaş sırasında 82 yaşındadır. Takdir edersiniz ki yaşı itibariyle Osmanlı ordusunun gördüğü en azimli ve hırslı komutan da değildir. Bunun yanı sıra karşısındaki Rus ordusu da tarihe inatçılığı ve dayanıklılığı ile adını yazdırmıştır. Bunların üzerine bir de 18. yüzyıl başında Yeniçeri Ocağı ile ilgili sıkıntıların başladığını göz önüne alırsak, Baltacı Mehmed Paşa’nın uzun sürecek bir kuşatmada askerlerinin disiplinsiz davranışlarının artacağını, bu nedenle de kesin bir zafer elde edecekken belki de mağlup olacağını düşünerek barışa yanaşmasını düşünmek çok da abesle iştigal olmayacaktır. Her şeyi bir kenara bıraksak bile, bu konu hakkında ne Rusya arşivlerinde ne de Osmanlı arşivlerinde I. Katerina’nın Baltacı Mehmed Paşa’nın çadırını ziyaret ettiğine dair bir belge mevcuttur.
Dolayısıyla, yeni bir belge -şayet var ve bulunur ise- ortaya çıkana kadar böyle bir ziyaretten bahsetmek mümkün değildir. Efsaneler güzeldir, güzel hikayeler ve anlatılar ortaya koyarlar. Lakin tarihin gerçekleri arasında da efsanelere yer yoktur. Baltacı ve Katerina hikayesi de bir efsaneden, bir hikayeden öte değildir.