Kemal Tahir’e insanlar, kişiler tarafsız bir şekilde yaklaşmıyor, yaklaşamıyor. Ölümünün üstünden otuz sene geçtikten sonra bile Kemal Tahir hakkında düşünce belirtmek ihtiyacı duyuluyor. Özellikle genç insanlar, ölümünden oyuz sene bakıldığında sonra belki de kitaplarını hiç okumadan Kemal Tahir’in ne kadar sakat bir yerde durduğunu telaffuz edebiliyorlar. Bir de eski insanlar zaman zaman Kemal Tahir’den eleştirel olarak bahsetme zorunluluğu duyuyorlar. Bu insanların belirgin bir şekilde Kemal Tahir kompleksi yaşadıklarının altını “Düşünsel Gelişmeyi Biraz Geç ve Güç Yaşayanlar” başlıklı bir yazıyla on yıl önce çizmiştim. Eski dönem insanlarının ve yeni dönem insanlarının Kemal Tahir’den eleştirel çerçevede bahsetmelerinin bir nedeni olması gerekmektedir. Bunun nedeninin sorgulanması bazı konuların açıklıkla anlaşılmasının beraberinde getirir. Eski dönemin aykırı noktada duran entelektüelleri yeni dönemde bu cenahtan olumlu kişiler olarak görülmüşlerdir. Çünkü, bunlar eleştirilerini belirgin bir şekilde cepheden yapmamışlardır. Onların müesses düşünce düzeniyle bir şekilde buluştukları, bu düzen lehinde görüş belirttikleri görülmektedir. Cemil Meriç ve Şerif Mardin gibi entelektüellerin bu anlamda önemli örnekler olarak belirdikleri fark edilmektedir.
Kemal Tahir’in özellikle Notlar‘ı okunduğu zaman görülür ki, somut metinlere dönük bire bir açık eleştirileri bulunmaktadır. Somut bir örnek verilirse durum açıkça görülebilir. Halit Refiğ Türk sineması üzerine yazarken Batılılaşma konusunda Niyazi Berkes’in yaklaşımlarını benimsemekte; Kemal Tahir ise o sıralarda 200 Yıldır Neden Bocalıyoruz kitabı üzerinde eleştirel bir tutum benimsemektedir. Beş yıl sonra da, kendisini aykırı ve muhalif olarak niteleyen Atillâ İlhan yayımladığı Hangi Batı kitabının merkezine Niyazi Berkes’i yerleştirmiştir. Cemil Meriç de belirtilen tarihte, ya da yakın bir tarih aralığında Hangi Batı hakkında bir güzelleme yazmıştır. Dolayısıyla, gene aynı tarihlerde, muhtemelen 1974 yılında Cemil Meriç’in Türkiye’de Çağdaşlaşma hakkında yazarının Türkçe bilmezliği üzerine bina edilmiş metni, fazla bir anlam ifade etmemektedir. Ve yine dolayısıyla Kemal Tahir’in eleştirel tutumu çok daha derinl,ik taşımakta ve belirginlik arz etmektedir.
Nitekin Doğan Avcıoğlu’nun yazdıklarına bakıldığı zaman onun açık bir şekilde Niyazi Berkes’in düşüncelerinin etkisi altında olduğu görülür. Onun Yazdığı Türkiye’nin Düzeni kitabı da Kemal Tahir tarafından en azından Türkiye’nin sorunlarının çözüm yolu açısından kökten eleştirilmiştir. Niyazi Berkes’in Doğan Avcıoğlu tarafından önemsenmesi zaten Yön dergisinin yayınlarından dolayı belirgindir. Bir başka yanı itibariyle de Behice Boran ve bir anlamda takipçileri Kemal Tahir tarafından toplum yapılarını farklı görmedikleri, konuları kategoriler çerçevesinde hep evrensel yorumladıkları için eleştirilmiştir. Bu iki ana eksen Türkiye’nin temel düşünsel doğrultusunu belirlemektedir. Kemal Tahir’e bakıldığı zaman onun düşüncelerinin buna göre ne ölçüde farklı bir yerde durduğu, farklı bir yerde bulunduğu anlaşılabilir. Bunun ötesinde Behice Boran’ın etkilediği sosyologlar arasında Mübeccel Kıray’ın evrensellik vurgusunu ne ölçüde eleştirdiğini görmek mümkündür. Hatta sonraları beliren özgünlüğe dönük kısmi vurgular, yönelimler konusunda olağanüstü olumlu düştüğü görülmektedir.
İlginç olan noktalardan biri hiç ilgisiz gibi görünen kişilerin bile Kemal Tahir’le ilgilenmeleridir. Son dönemde bunun somut örneklerinden biri Erdal Öz’ün 12 Mart anılarını anlattığı kitabıdır. Kitabımda Kuş Sesleri‘nde neredeyse hiçbir romancıdan, Türk romancısından bahsedilmezken, sadece Kemal Tahir’den, onun o sıralarda yayınlanan Yol Ayrımı romanından; romanında kukla kişiler bulunduğu şeklinde bir ifadelendirmeye, nitelemeye eleştirel bir çerçevede söz edilmektedir. Anı kitabında o da bir kere Bekir Yıldız’ın roman yazmadığını, yazdıklarının röportaj olarak nitelenebileceğini belirtmektedir. Onun röportaj yaptığını uzun uzun anlatırken Yaşar Kemal’e de şöyle bir değinmektedir. Ancak Kemal Tahir’in üslubunun kuru olduğuna gönderme yaparak roman yazmadığından söz etmektedir. O romandaki bedestenden el işlemeleri satma teşebbüsü kitap yayımlandığı zamandaki genel anlayış doğrultusunda eleştirel bir tonda anlatılmaktadır. Sözü edilen eleştirinin bir Osmanlı vurgusuyla gündeme getirilmesi de dönemin temel zihniyetiyle uyumluluk arz eder. Hiçbir başka düşünce adamı-romancıdan söz edilmezken, sadece Kemal Tahir’den otuz yıl sonra olumsuz anlamda bahsedilmesi bir ilginç halet-i ruhiyeyi ortaya koymaktadır. Flu gibi görünen fotoğrafın bu nedenle net bazı tarafları olduğu düşünülmelidir. Bu yüzden hemen herkesin Kemal Tahir’e eleştirel bakmasının gerekçeleri bir biçimde araştırılmalıdır.
Kemal Tahir kendisine münasip görülen yerde durmamış, teorik mahiyette genel düşünceler belirtmiştir. Sadece istenilen tarzda romanını yazsa mesele kalmayacaktır. O bir ölçüde yukarıda da anlatılmaya çalışıldığı gibi Batılılaşma serüveni konusunda eleştirel düşünceler öne sürmüştür. Batılılaşma konusundaki yaklaşımından öte belli çevrelerde genel kabul gören Osmanlı imajına farklı bir bakış açısı getirmiştir. Önceki döenmde içeriden gibi görünen bir kişinin bu tür değerlendirmede bulunması daha incitici olmuştur. Önceden genel kabul gören, siyasal eğilimi belirgin, on iki senelik bir hapishane tecrübesi olan bir romancının aykırı eğilimi kabullenilebilir bir davranış olarak görülmemiştir. Zaten btün hikâye de belli biçimde roman yazmakla yetinmemesi, ülke gerçekleri üzerinde genel mahiyette düşünceler belirtmesidir. Kemal Tahir’in yaptığı, hiyerarşiyi reddetmektir diyebiliriz. Hiyerarşinin esası da romancının eğer entelektüellik iddiasındaysa sosyal bilimcilerin daha birinci sınıf entelektüeller oldukları düşüncesini kabullenmesinin gerekmesidir. Kemal Tahir bunu kabullenmemiştir. Kemal Tahir Türk edebiyat geleneğinde belirgin bir şekilde görüldüğü gibi temel konularda kendi sözünü söylemiştir. Bu tercihi, portresinin önemli bir özelliği olarak tebaruz etmektedir.
Burada bir noktaya daha işaret etmek gerekmektedir. Bu durum bir ölçüde edebiyatçıların ruh halini anlamayı gerektirmektedir. Bu anlamda Sezai Karakoç’un pek açmadığı bir tahlili önemlidir. Bu tahlil düşünürle sosyal bilimciyi ayırt edecek mahiyettedir. Uzmanı, çok bilgili ve fakat tahlil yapamayan bir kişiye, tabiri caizse bir tarz “kitap yüklü merkebe” benzetmektedir. Bunların uzmanlık bilgileri altında ezildiklerini, kendi özgün düşüncelerini ifade edemediklerini söylemektedir. Dolayısıyla genelde edebiyatçıların sosyal bilim metinlerine bakış biçimlerini anlamaya çalışmak gerekmektedir. Sözü edilen dönemde sosyal bilimcilerin uzmanlaşmakta ısrarcı olmaları; buna mukabil edebiyatçıların görüş geliştirmek adına değişik bilim dallarıyla ilgilenmeleri konusunu anlamaya çalışmak denemelidir. Bu anlamda Sezai Karakoç’un muhafazakâr akademisyenlerinden, Kemal Tahir’in de Marksist akademisyenlerden daha bilimsel bir şekilde konuları değerlendirmelerini söylemek mümkün değildir. Burada üzerinde durulacak önemli bir husus bunların düşüncelerinin kendi şahsi damgalarını taşıdığı gerçeğidir. Bu anlamda bir başka husus da gündelik siyasete yatkınlıktır. Sezai Karakoç ve Kemal Tahir’i köşe yazarı olarak düşünmek mümkün değildir. Bir de özellikle yoğun bir şekilde siyaset bağlamında eleştirilmiştir.
Yazar olarak, düşünce adamı olarak Kemal Tahir’in önemi bir başka özelliği itibariyle de beliriyor. Yazarların çoğu genellikle eleştirel yazacakları Değil olumlu fikirler belirtecekleri konularda yazmaktalar. Ve bu dönem, tartışmaların yoğun olarak yaşandığı bir dönem değildir. Kemal Tahir Türkiye’nin temel sorunları konusunda genellikle olumsuz eleştirilerini yöneltmiş, bunu yaparken de görüntüdeki emarelerden ziyade meselenin temeliyle uğraşmıştır. Bu anlamda örnek vermek gerekirse Doğan Avcıoğlu’nun yazdıklarından çok, aralarında onun da bulunduğu bir çok entelektüelin düşüncelerini de etkileyen Niyazi Berkes’i eleştirmiştir. Bu noktanın önemine dikkat etmek gerekmektedir. Yine aynı şekilde Mübeccel Kıray’ın metinlerini öne çıkaran Doğan Avcıoğlu yerine bizzat Mücebbel Kıray’ı eleştirmiş ve çoğu kişinin hiçbir şekilde görmediği bir tarzda Kıray’ın düşüncelerinin arkasında Behice Boran’ın olduğunu fark etmiştir. Bu saptama çoğu kişinin farkına varamadığı bir şekilde dönemin Entelektüel atmosferi göstermeye ve eleştirmeye yöneliktir. Temel meseleler konusunda düşüncelerini belirgin bir şekilde öne çıkarmıştır. Bazı meseleleri de hiçbir şekilde tartışmayı denememiştir. Kemal Tahir’in yazdıkları bu anlamda dönemin temel yaklaşımlarına yönelik bir eleştiri, toptan bir eleştiri mahiyetindedir.
Aslında sorunun formülasyonu bariz bir şekilde Kemal Tahir tarafından yapılmıştır. Eleştiriler bir ölçüde onun yazdığı metinlere yönelik olmuştur. Bu eleştiriler daha çok tarihsel ve sosyolojik tahlillerine yönelik olarak oluşmamış, daha ziyade siyasal tercihlerini hedef alarak şekillenmiştir. Bu nedenle de Osmanlı vurgusu ve Cumhuriyet dönemi eleştirileri öne çıkarılmıştır. Bu doğrultuda Kurt Kanunu, Devlet Ana, Bozkırdaki Çekirdek ve Yol Ayrımı romanları belirgin bir eleştiri hedefi olarak görülmüştür. Demek ki diyebiliriz ki yazdıkları hiçbir şekilde bütünsel anlamda eleştiriye muhatap olmamıştır. Şimdiye dek Kemal Tahir’in söylediklerinin gündelik siyasete izdüşümü üzerinde eleştirel anlamda durulmuş, onun tarihsel ve sosyolojik tahlillerine yeterli ölçüde nüfuz edilememiştir diyebiliriz. Herkesin merakı, önemsediği herhangi bir düşünce adamının sağcı mı solcu mu olduğu konusunda soru sormak olarak tezahür etmiştir ve ne yazık ki düşüncelerinin gündelik siyaset açısından ne anlama geldiği sorgulanmıştır. Türkiye’de sadece Kemal Tahir değil bir çok düşünce adamı bu şekilde anlaşılmaya çalışılmıştır. Bir düşünce adamını en yanlış şekilde tanımak bu noktada odaklanmaktan geçmektedir. Sözü edilen romanlara bu kadar sığ bir biçimde eğilinmesinin nedeni de budur. Bazılarının “Ben Osmanlıyım” diyene çelişik anlamda olumlu bakmasının gerekçeleri üzerinde de ayrıca durulmalıdır.
Ölümünün otuzuncu yılında da Kemal Tahir’in portresinin flu görünmesi, yüzünün çizgilerinin netleşmemesi de bu dar siyasal bakış yüzündendir. Aslında portresinin netleşmesinin yolu daha derinlik bir bakıştan geçmektedir. Kemal Tahir’in eleştirilerinin derinlikli niteliğini kavramak, ancak bu tür bir eylem, doğru bir Kemal Tahir portresine ulaşmayı sağlayabilir.
Biz hâlâ bu görüntüden bir hayli uzağız. Bu kafayla da hep uzak kalacağız.