Kırk bir, kırk iki de olsa olur, hatta daha fazla olsa da olur, lakin biz şimdilik kırk ile iktifa edelim ve diyelim ki sahaflık mesleği her ne kadar can çekişiyor filan dense de kitap durdukça devam edecek mübarek bir meslektir; aklımızdan meziyet uydurmuş değilizdir, ömrü hayatı kitap toplamakla geçen, kırk sahafın ipini çeken, af edersiniz kapısını çalan, kimiyle dost kimiyle kanlı ve hasım olmasa da kitap yüzünden bozuşan bir okuyucu, bir kitap dostu olarak deriz ki, sahaf dediğin sahaf gibi olmalıdır. Bir sahafta bulunması gereken kırk iyi özelliği sıralamadan önce söyleyelim; hamdolsun bu meziyetleri taşıyan sahaf dostlarımız bulunmaktadır ve hakkı teslim etmek gerekirse, Ankara sahaflarının piri Etem Coşkun bunlardan biridir, fakir sahaf açacak değil ya, şayet açarsa bu yeni mesleğini Aşiyan Sahaf’a borçlu olacaktır, zira bildiklerinin pek çoğunu ondan öğrenmiştir.
Birincisi odur ki, sahaf milleti güler yüzlü ve halim selim olmalıdır; bilgiçlere, üç kuruşun hesabını yapan tatsız tuzsuz ve dahi cimri müşterilere, kitap yahut yazar adını yanlış bilen, yanlış soran münasebetsiz ve cahil okuyucuya, sahafta ikinci el mektep kitabı, ne bileyim yabancı dil kitabı soran ve kitap denilince aklına çocuğunun, yeğenin okuduğu ders/kurs kitabı gelen avama karşı mütehammil olmalıdır.
İkincisi odur ki, sahaf hazretlerinin çayı, kahvesi ve yerine göre tütünü eksik olmamalıdır.
Üçüncüsü odur ki, sahaf dediğin bir defa eski alfabemize siyakat yazısı dahil aşina olmalı, taş baskı ve yazma kitapları, evrakı, mührü, kitabeyi, vakfiyeyi layıkıyla okuyabilmeli, kitabi bağlamda Arapça ve Farsçaya vakıf olmalı, mümkünse bir Batı dili bilmelidir.
Dördüncüsü, hangi dilde olursa olsun, bir kitaba bakınca baskı tarihinden, cildinden, kağıdından, baskı sayısını, hangi tarihte basıldığını, ederini etmezini kestirecek; hasılı kitap görünce “Bu nadirdir, sahaflıktır” diyebilecek kitap bilgisine sahip olmalıdır.
Beşincisi, arandığında telefona çıkmalı, konuşurken mütebessim olmalı, genç müdavimlerine bir pedagog, olgun ve alim müdavimlerine bir mürit gibi davranmalı, tabiri caizse insan sarrafı olmalıdır.
Altıncısı, zinhar paragöz ve para canlısı olmamalıdır.
Yedincisi, kimden kitap gelir ve kime kitap gider iyi bilmelidir. Eline düşen bir kitabın kimin işine yarayacağını bilmeli, bir nevi emaneti ehline tevdi etmelidir.
Sekizincisi, hurdacılarla ve antikacılarla arası iyi olmalı, fırsat buldukça toz, toprak, tavan arası, kömürlük demeden kitap avına çıkabilmelidir.
Dokuzuncusu, bazen bir kitabın hatırına yüz işe yaramaz kitabı alabilmeyi göze almalı, bir gram bal için bir çeki keçi boynuzunu yeme konusunda talimli olmalıdır.
Onuncusu, diğer sahaflarla ve ikinci el kitapçılarla rekabet esaslı olmayan bir ilişki geliştirmeli, yerine göre onları eğitmeli, eksiklerini tamamlamalı, kitap mübadelesi yapmalı ve ait olduğu esnaf gurubunu ihmal etmemelidir.
On birincisi odur ki, esnaf demişken aklımıza geldi, bir sahaf günümüz anlamında esnaf ve tüccar gibi davranmamalıdır. Elbette sahaf da bir ticari müessesedir, lakin burada ticaretin de esnaflığın da kurallarını sahaflık ilkelerinin belirlediğini bilmelidir.
On ikincisi, söylemeye hacet yok bakınca anlar; kütüphaneden çalınma, vakıf malı, yahut şahsi kütüphaneden aparılma bir kitabı ne kadar değerli olsun almamalı, bu hususta diğer meslektaşlarını da uyarıcı olmalıdır.
On üçüncüsü, satmaktan okumaya fırsat kalmıyor havasında olmamalı, gözleri kan çanağına dönünceye kadar, başta tarih ve bibliyografya olmak üzere, sosyal bilimlerin her alanında en az o bilimlerin vasat hocaları kadar malumat sahibi olmalıdır.
On dördüncüsü, kitabiyat bilgisini sadece kendine saklamamalı, bu hususta meraklı müdavimleri için yönlendirici olmalıdır.
On beşincisi, ehli sohbet olmalı, yerinde ve yeterince konuşmalıdır; her insanın olduğu gibi sahafın da nüktedanı makbuldür.
On altıncısı, zinhar gavura yazma eser satmamalıdır. Nadir bulunan kitapları velev ki zarar etse bile Millî Kütüphane’ye yahut Millî Kütüphane gibi adamlara satmalıdır.
On yedincisi, gravürlü ve minyatürlü kitapları bazı mesleğin yüz karası sahaflar gibi parçalayarak satmamalıdır.
On sekizincisi, mutlaka bir veya birkaç çırak yetiştirmeli, onlar ayrılırlarsa şayet, yeni bir sahaf açılmasına yardımcı olmalıdır.
On dokuzuncusu, dükkandaki yerleşim, raflar ve raflarda hangi kitapların bulunduğu aklında olmalı, sorulduğunda burada vardı, şurada olacaktı gibi zaman kaybına yol açacak lakırdılar etmemelidir. Dükkanı önce zihnine/zihninde açmalı, zihninde kapatmalıdır.
Yirmincisi, satacağı kitabın kusurunu, eksik forma yahut sayfasını alıcıya söylemeli, kitabı öyle satmalıdır.
Şimdilik yirmi ile iktifa edin erenler, sahaflık adabı diye kitap çıkaracak değiliz ya, bir sonraki yazıda bir yirmi meziyet daha yazarız, olur kırk, icabında artırırız.