1907’nin Ekim’inde, Hollanda’nın Lahey şehrinde toplanan 44 ülkenin temsilcileri, savaş alanında zehirli gaz kullanımını yasaklayan sözleşmeyi imzalarken, sadece 7 yıl sonra bu kararın alelade bir kağıt parçasına dönüşeceğini elbette tahmin etmiyorlardı. 20. yüzyıl gözlerini açar açmaz patlak veren I. Dünya Savaşı’nın öyküsünde askerlerin, sivillerin, devlet adamlarının yanısıra; Nobel ödüllü kimyagerlerin, hekimlerin, ilaç şirketlerinin, dünyanın en fazla kimyasal üreten fabrikalarının da epey rolü vardı. Bu sebeple ona “Kimyagerler Savaşı” diyenler; tonlarca zehirli gazın, toplamda 1 milyon 200 bin askeri yaralamasına ve öldürmesine tanık oldu.
1914 yazının başlarında, ne Neuve Chapelle’in de ne Ypres’in topraklarında gözyaşı gazı doldurulmuş el bombalarına rastlamak mümkündü. Askerler, daha önce karşılaşmadıkları renk ve kokudaki gaz bulutlarının arasında panikleyip siperlerini kaybetmiyordu. Holocaust’a kadar iki dünya savaşının da seyrini değiştirecek olan ilk hamle ağustosta Fransa’dan geldi. 26 mm’lik bombalara doldurulan göz yaşartıcı kimyasallar Alman siperlerine fırlatıldı. İki ay sonra Almanlar da İngilizlere karşı zehirli gaz kullansa bile bu iki öncül hareket savaşın diğer yıllarına göre amatör bir girişim olarak kalacak, askerler tarafından neredeyse farkedilmeyecekti.
Noel’den kısa süre sonra Polonya’daki Rawka nehrinin 97 kilometrelik kıyı şeridine 18.000 adet zehirli gaz doldurulmuş topçu mermisi düştü. Böylece, yüksek miktarlı gaz kullanımı ilk defa Almanlar tarafından Rus ordularına karşı, galibi olmayan Bolimov cephesinde gerçekleştirildi. Ne var ki, top atışı sırasında cesaretlenen Almanlar ve binlerce merminin önünde telaşa kapılan Ruslar kısa süre sonra gazların donduğunu ve elle tutulur hiçbir etkisi olmadığını gördüklerinde savaş alanındaki rollerini takas edeceklerdi.
Daha çok zehir…
Etkisi; gözleri yaşartmak, nefes almayı zorlaştırmak ve seyrek de olsa geçici körlük yaratmaktan ibaret olan gözyaşı gazının savaş alanındaki etkisizliği konusunda Alman komutanlar arasında şikayetler yükselmeye başladı. Kurulduğu yıllarda dünyanın en büyük kimya şirketi olan IG Farben’in (Aslında aralarında Bayer ve BASF’ın da içinde bulunduğu bir şirketler topluluğudur.) kapısı da bu yüzden çalındı. Alman hükümeti savaşta kullanmak üzere boya imalatında yan ürün olarak meydana gelen klora talipti. Kısa bir süre sonra “kimyasal silahın babası” olarak da bilinen Nobel ödüllü Fritz Haber, klor gazını düşman siperlerine boşaltma yöntemleri üzerine Berlin’de çalışmalara başladı. Gözlere, buruna, boğaza ve ciğerlere doğrudan etki gösteren klor gazının ilk kullanımında orada bulunan Binbaşı Karl von Zingler’in mektubunda yer alan “140 İngiliz subayı öldürüldü. Bu dehşet verici bir silah…” ifadesi, çığrından iyice çıkacak şiddetin belki de ilk belirtisiydi. Nitekim, daha iki ay geçmeden Ypres cephesinde Fransızlara karşı 168 ton klor kullanıldı. Almanya, İtilaf Devletleri tarafından Lahey Sözleşmesi’nin ihlali konusunda suçlansa da yılın geri kalanında 5 cephede tonlarca gaz kullanarak düşmanlarına binlerce kayıp verdirecekti.
1915 Eylülü’nde ise, bir İngiliz askerinin tuttuğu boya fırçası binlerce silindire beyaz harflerle klor gazının kod adı olan “Red Star” yazıyordu. Fransa’nın Loos bölgesinde Almanlara doğrultulmuş olan bu mermiler İngilizlerin ilk gaz kullanımını temsil etseler de sadece rüzgarın emrini dinleyen klor düşman siperlerini bulamayacak, tarafsız bölgelere, onlar için daha da kötüsü İngiliz bölgesine geri dönecek ve henüz boşaltılmamış mermileri de Almanların patlatmasıyla İngilizler için küçük çaplı bir felaketin de simgesi olacaklardı.
Hayatta kalmak için yeni tedbirler
Yükselen zehirli gaz kullanımı karşısında askerler duruma göre tedbirler almaya başlamıştı. “Hareket etme, sabit dur!”, “Zeminde kalma, ayağa kalk!” gibi basit öneriler yerini palaspandıras yapılmış gaz maskelerine bıraktı. Güçlü kokusu ve yeşilimsi rengiyle ayırt edilen klorla karşılaşınca nemli bir bez parçası bile işe yarıyordu. Öldürücü etkisiyle baş edilmiş olsa bile kendilerine doğru yaklaşan yeşil bir bulut hala siperdeki askerlerin sıçrayarak uyanma sebebiydi. İngiltere, bu kabusa son vermek için kadınlarının gücünü kullandı. Daily Mail gazetesinin cesaretlendirmesi üzerine kadınlar bir günde tam bir milyon gaz maskesi üretti. Fakat her şey daha kötüye gitti ve istemeden de olsa yüzlerce asker maskelerin yanlış tasarımından dolayı boğularak öldü. Cluny MacPherson adlı bir doktor bu sırada “smoke helmet” olarak bilinen ilk modern gaz maskesini İngilizlerle tanıştırdı. Bu zehirli gazlara karşı alınan tedbirlerin o zamana kadar en iyisiydi. Bu sayede binlerce asker ölümden ve acı çekmekten kurtuldu. Tedbirlerin gelişimi klor gazının zararlarını iyiden iyiye azaltmıştı ama bu sırada, Victor Grignard, kendi adıyla anılan reaksiyon sebebiyle 1912’de Nobel ödülünü aldıktan sonra Fransız ordusu için fosgen üretmeye başladı. Bu, zehirli gaz savaşında bir üst basamağı işaret ediyordu; çünkü fosgen kokusuz, renksiz, farkedilmesi zor, ölümcül bir gazdı. Saf fosgen bile yeteri kadar etkiliyken içine klor da katan askerler bu karışıma “White Star” dediler. White Star ilk defa Almanlar tarafından İngilizlere karşı kullanıldı. İngiltere 1069 kayıp vermesine karşın kullandıkları gaz maskeleriyle fosgene karşı da başarılı sayılabilecek bir savunma sağladı.
1917 yazında tüm korkunçluğuyla sahneye hardal gazı çıktı. Fransızlar arasında Yperite, İngilizler arasında Hun Stuff denilen Almanların Yellow Cross’u şüphesiz savaşın en etkili zehirli gazıydı. “Her ne pahasına olursa olsun savaş devam etmeli diyenler, hardal gazından acı çeken askerleri görmeli” diye yazan İngiliz yazar ve pasifist Vera Brittan, ölümleri dört, beş hafta süren; biçimi tamamiyle bozulmuş derileriyle nefes almakta zorlanan askerleri gördükten sonra savaşın bitirilmesini talep etmekte hiç de haksız değildi.
Zehirli gazlar neredeyse savaşın yayıldığı tüm coğrafyada kullanılıyordu artık. 56 bin Rus sadece Almanların gaz kullanımı sonucu hayatını kaybetmişti ama savaşın son iki senesinde İtilaf Devletleri, zehirli gaz kullanımında Almanya’nın önüne geçmiş, ABD’nin de katılımıyla gaz üretiminde büyük avantaj sağlamışlardı. Ohio yakınlarında bir fabrika günde 10 ton zehirli gaz üretmeye devam ederken, 11 Kasım 1918’de taraflar ateşkes imzaladı ve 20. yüzyılın ilk topyekun savaşı yoğun gaz bulutları arasında bitmiş oldu.