Sadi nükte ve hikmet arasında gidip gelir. Nükte eğlence, hikmet eğitim içindir. Horasan Sultanlarından biri rüyasında Gazneli Mahmut’u görür. Gazneli toprak olmuştur ama gözleri hâlâ canlıdır ve şaşkın şaşkın etrafa bakar. Rüyanın tabirini isteyen Sultan umduğunu bulamaz, müneccimler rüyayı tabir edemez. Nihayet bir derviş çıkıp der ki Sultan Mahmut ülkesinin nasıl olup da başka bir Sultanın elinde olduğuna hayret ediyor hâlâ. Bu ve buna benzer hikayelerde nükte ile hikmet yan yana, hatta iç içedir. Bunları latife olarak okumak gerek. Fıkra olarak yani. Ahlaki fıkralar diyebiliriz daha çok. Sadi genelde sadelik peşindedir. Hükümdara mütevazı olmasını, halktan kopmamasını söyler. Halka da sabırlı ve anlayışlı olmasını tavsiye eder. Firdevsi gibi destansı eser yazamayacağı kendisine söylendiğinde, “Ben savaş değil barış adamıyım,” diye cevap verdiği rivayet edilir Sadi’nin. Kelimenin tam anlamıyla barış adamıdır. Köle ile efendiyi yan yana oturtur ve huzur ve kardeşlik içinde oturmalarını salık verir. Hayatın gerçeklerinden haberlidir mutlaka Sadi; fakat barışı önermek adına daima soyut menkıbeler, latifeler anlatır. Ama parlaklığından, yüksekliğinden, etkileyiciliğinden hiçbir şey kaybetmemiştir biçimsel olarak. Herhangi bir Sadi latifesini iki üç dakikada birine anlatabilirsiniz; sizi dinleyen de latifedeki nükte ve hikmeti derhal kavrayacak ve bundan bazıları son derece zevk alabilecektir.