İlk dünya savaşı 1914’te İngiltere, Fransa, Rusya’dan oluşan İtilaf Devletleri’yle, Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Osmanlı’nın bulunduğu İttifak Devletleri arasında, bir Sırp milliyetçisinin Arşidük Ferdinand’ı öldürmesinin fitili ateşlemesiyle başlamıştı. Savaşa giren her ülke büyük emeller taşıyordu. İngilizler; Süveyş Kanalı ve Hint yolunun güvenliği için Filistin’i elde etmeyi tasarlarken, Fransa; Lübnan, Suriye ve Kilikya’yı istiyor, Rusya boğazları ele geçirmeyi düşlüyordu. Aslında savaşın başında Osmanlı tarafsızlığını ilan etse de Alman Goeben ve Breslau gemilerinin Sivastopol ve Novorosisk’iyi vurmasıyla savaşa girmiş, İtilaf Devletleri’nin de eski gücünü kaybetmiş Osmanlı’nın topraklarını paylaşma heveslerini körüklemiştir. Osmanlı Dünya Savaşı’nın kilit noktasında yer alırken, Almanların desteğini kesmek, Ruslara yardım götürmek ve işgalin yarattığı manevi yıkımla savaşta avantaj sağlamak için yönelinen İstanbul da Osmanlı’nın kilit noktasını oluşturuyordu. Henüz yenilgi yüzü görmemiş İngiliz donanması çok geçmeden Çanakkale’ye deniz harekatı düzenlemeye karar verdi. Nusret Mayın Gemisi de işte bu noktada sahneye çıkacak ve dönemin Fransa başbakanı’na “Türkler boğazı kapamakla savaşın iki yıl uzamasına ve müttefiklerin milyonlara varan insan gücü ve yüzlerce milyarlık maddi kayba uğramasına sebep olmuşlardır” dedirtecekti.
Rumeli yakasında bulunan Seddülbahir ve Ertuğrul, Anadolu yakasında bulunan Kumkale ve Orhaniye tabyaları bir ay boyunca yapılan mermi atışlarıyla oldukça tahrip edilmişti. İngilizler 3 deniz tümeniyle birlikte 18 Mart’ta taarruza başlamış, filonun en güçlü gemileri “A Savaş Hattı” adlı planı uygulamaya koymuştu. Mesafenin uzaklığı dolayısıyla Türk bataryalarından saçılan ateş gerekli karşılığı veremiyordu. Kısa sürede 3. tümen B Hattı planına da girişmeye başladı. Tabyalar yoğun ateş altında, telefon hatları bozulmuş ve yangınlar çoğalmıştı. Bu tarihten 10 gün önce başarıyla gerçekleşmiş bir operasyon, her şey kötü giderken tarihin seyrini değiştirdi ve ikmal yapmak için geri dönen savaş gemileri bir bir batmaya veya ağır yaralar alarak savaştan çekilmeye başladı.
Cevat Bey, 6 Mart’ta mayın grup komutanı Hafız Nazmi Bey’e Erenköy Mevkii’ne mayın döşenmesi talimatı verdi. Kolayca manevra yapabilen ve az su çektiği için mayınlı alanlarda güvenle dolaşabilen Nusret Mayın Gemisi’nin komutanlığı yapan Yüzbaşı Hakkı Bey, iki gün önce kalp krizi geçirmiş olmasına rağmen görevi kabul etti. Mayın yerleştirme işleminde, önceki planlara göre bir değişiklik vardı. Önceleri kıyıya dik yerleştirilen mayınların bu sefer Erenköy Mevkii’nde kıyıya paralel olarak yerleştirilmesi emri verilmişti. Bunun sebebi, düşman zırhlıları boğaza grup grup girdikten ve görevini tamamladıktan sonra, arkadaki gemilerin yolunu kesmemek adına, ikmal yapmak için boğazın en geniş bölgesi olan Erenköy Mevkii’nde kıyıya paralel olarak manevra yapmalarıydı. Mayın uzmanlarının yaptığı bu ince çalışma, kağıt üstünde oldukça etkili dursa da, devriye gezen düşman gemilerinin yanan projektörleri altında bu işi gizlice yapmak imkansıza yakındı. Beklendiği gibi de oldu ve Nusret mayınları bıraktıktan sonra, bir düşman gemisi ışıklarını ondan yana çevirdi. Yakalanmasına ramak kala, Türk kıyılarında yanan bir başka projektör düşmanın ilgisini dağıttı ve bu ışıktan kaçmak için uzaklaşmaya başladı. Görev yerine getirildiyse de bu heyecan ve korku dolu yolculuk, Yüzbaşı Hakı Bey’in tekrar kalp krizi geçirerek ölümüne sebep olmuştu. Fakat Nusret Mayın Gemisi’yle yerine getirdiği görev sayesinde, Çanakkale Boğazı İngiliz donanması için bir yenilgi abidesine, Türk ordusu için de şanlı bir zafere dönüştü.