İngilizler yatıp kalkıp şanıyla övünseler de Chaucer’ın farklı meslek kollarından ve cinsiyetlerden hac yolcularına anlattırdığı hikayeler İtalyan yazar Boccacio’nun Decameron kitabının İngilizce versiyonu sayılır. Decameron’a göre daha edepli, daha az sayıda, daha uzunca hikayeler içerir. Bunda Chaucer’ın saray erbabı olması, İngiliz sarayına hizmet eden bir kişi olması, genel olarak İngiliz olması rol oynamış olmalı. Canterburry Hikayeleri’nin özgün tarafı hikayeler değil hikaye anlatanlardır. Chaucer bilinçli olarak toplumun farklı kesimlerinden insanlar seçmiştir. Yazar bunları gerçekçi fakat afaki çizgilerle okuyucuya tanıtır. Şövalye, tiplerin en meşhuru. Hikayesi sinemaya da uyarlanmıştır (A Knight’s Tale, 2001; Canterburry Hikayeleri bütün veya parçalar halinde pek çok kez sinema ve televizyona uyarlanmıştır). “Kafir Türklerle” savaşmış yiğit, ahlaklı bir adam. Hikayesinde din adamlarının kötülüğü ön plandadır. Chaucer, tıpkı önceli olduğu Rönesans dönemi İngiliz yazarları gibi kilise ve papazlara tavırlı, savaşçı asillere ise hayrandı. Hikayelerindeki tek olumlu papaz tipi, hikayelerden birini anlatan yoksul bir köy papazıdır. Tüccar kendini olduğundan daha zengin, avukat daha zeki gösterme telaşı içindedir. Doktor da ukala bir büyücüden başka bir şey değildir. Beş koca eskitmiş “wife” yani hatun ise, Chaucer’ın en ilginç tipidir. Bugün feministler Chaucer’ın “hatun”unu sahipleniyorlar. Dili biraz eski olmakla birlikte İngilizler bu en eski hikaye koleksiyonlarına cidden sahip çıkmışlar. Canterburry Hikayeleri’nin Ortaçağla Rönesans arasında kalan dönemi, 14. yüzyıl İngiliz toplumunu anlattığı kabul edilir. Bir anlamda doğuş çağında İngiliz sınıflarının (özellikle orta sınıfın) alaycı bir tasviridir. Chaucer, aynı zamanda folklorik malzemeyi edebiyat haline getirmeyi de başarmıştır. Tıpkı İtalyan ustası Boccacio gibi.