Muhammed İkbal’in şiirleri tematik açıdan Akif’in şiirlerini andırır. Balkan Savaşı üzerine Akif Hakkın Sesleri’ni yazarken İkbal de Şekva’yı yayımlıyordu. Bu şiir, Batı karşısında içine düştüğümüz mağlubiyet durumunun yarattığı isyan ve uyanış fikirlerini içerir. Tembellik ve cehalete isyan, uyanış, şahsiyet sahibi olmak, mücadele, gelişme vb. temalar 20. yüzyıl başı Türk ve Hint şairlerinde ortaktır. Bunun önünde giden de Akif ve İkbal’dir. O dönemde Osmanlı ile Hindistan, bugünkü Türkiye-Pakistan kadar uzak değillerdi birbirine. En azından Halifeliğin lağvedilip Türkiye ve Hindistan’daki Müslümanların doğal bağlantısının devlet tarafından ortadan kaldırıldığı 1924 yılına kadar. Türkiye’nin daimi savaşta olduğu bu dönem boyunca İkbal, klasik benzetmeler ve aruz vezni yoluyla siyasi şiirler yayımladı. Mistik uyuşuklukla mücadele ediyordu şair; tıpkı Osmanlı akranı Akif gibi. İkbal’e göre şiir, “Hazreti Musa’nın yumruğu” gibi olmalı; yoksa bir işe yaramaz. Böyle bakınca, amacına ulaşmış diyebiliriz İkbal için. 1924’ten sonra Hindistan politikasında önemli yerlere gelen İkbal, şiirde de olgunlaşma yoluna girmiş ve somut siyasi şiirlerinden sonra soyut düşünce, siyaset ve şiire mahsus kaliteleri bütünleştiren Cavidname’yi yazdı. Cavidname, bir tarafıyla İlahi Komedya, Miracname gibi klasik dinî yolculuk anlatılarından ilham alınarak yazılmış olsa da diğer tarafıyla Akif’in Asım’ı gibi Müslüman gençliğin eğitimine yönelik bir amaca da sahiptir. Klasikle günceli, tasavvufla siyaseti birleştiren bir kitap Cavidname. İkbal’in tasavvufu ise mistik olmaktan uzaktır. İmam-ı Rabbani’nin Ekber Şah’ın dinleri birleştirme gayretine karşı çıkarken savunduğu şeriat-tasavvuf bütünlüğü anlayışı İkbal tarafından tevarüs edilmiştir. Bir anlamda İkbal, sufiyane şiir şekil ve simgelerine siyasi içerik sokmuş denebilir. Şiir yazmadaki isteğinin “putperestlik değil, maksat ve dava” olduğunu söyler Esrar-ı Hodi (Benliğin Sırları) kitabında.