Gazap Üzümleri daha meşhur, Yukarı Mahalle ve Sardalye Sokağı daha eksantrik, Bitmeyen Kavga daha politik; ama Steinbeck’in kendine sorulacak olsa eserinin zirvesi Cennetin Doğusu. Bunda belki simgesellik belirleyici olmuştur. Gerçekçi olsa ve tasviri çok sevse de Steinbeck’te mecazlara yönelik özel bir ilgi var. Cennetin Doğusu konusunu Kitab-ı Mukaddes’ten alır: Habil-Kabil kıssası. Kardeşler arasında, aileler arasında, giderek sınıflar arasında bir çatışma olduğu fikri üzerinde gelişiyor roman. Sınıf çatışması açıktan duyurulmaz, okuyucudan şahıslar arası çatışma üzerine düşünerek bunu bulgulaması istenir. Ama kardeşler ve babalar arasındaki çatışma açıktır. Kuşak çatışması da var işin içinde. Baba, her zaman, kendisi aynı yollardan geçmiş olsa bile, şiddete eğilimli olan oğlun değil daha sakin, daha derli toplu yaşayan oğlun armağanını kabul edecektir. Steinbeck ise daima üçüncü şahıs anlatımını uygulayan tarafsız ve karakterlerin ahlakı konusunda sessiz (yani tasvirle yetinen) bir yazar olsa da romanın kurgusu yoluyla, Kabil karakterinin (romanda Caleb) iyi ile kötü arasında seçme özgürlüğünü kullanan ana karakter olmasını sağlamıştır. Habil rolündeki Aron şeffaf bir karakterdir ve iyiliği düzen içinde kabul eder, çatışmalara tahammülü yoktur; annesinin kötü kadın olduğunu öğrenince iğrenir ve orduya katılarak savaşa gider ve savaşta ölür. Caleb ise kalır ve yaşamaya devam eder. Zor olan kalmak ve içindeki kötülüğün üstesinden gelmektir. Steinbeck, ilk romanlarından itibaren serbest ruhlu, içinden geldiği gibi hareket eden, fazla hesap gütmeyen, düzen ve disiplin tanımayan karakterleri sevdiğini belli eder aslında. Fakat bunlar rastlantısal görünür. Nihayet, Cennetin Doğusu’nda bu yaklaşımı bütünlüklü bir olay örgüsü içinde amaçlı karakterler üzerinden ifade etmeyi başarmıştır. Bunun için yazarın kendi görüşünü paylaşarak romanı Steinbeck’in şaheseri saymak yerinde bir karar olacaktır.