Sosyalist olmasaydı Brecht bu kadar meşhur olur muydu bilmiyoruz. Belki daha da meşhur olurdu. Belki anlaşılmamış, ikinci dereceden bir yazar gibi bir kenara bırakılmış, ancak ilgilisinin bilebileceği bir yazar olurdu. Bunları kestirmek güç. Bildiğimiz şey, Brecht’in son büyük tiyatro yazarı olduğudur. Büyükten etkili, önemli ve popüleri anlıyoruz. Etkili olmasını sağlayan şey, Brecht’in zamanına denk gelen bir yazar oluşuydu. Sosyal demokratlarla nasyonal sosyalistlerin kozlarını paylaştığı iki savaş arası uzun dönemin hem tanıklarından hem sanatçılarından biriydi Bertolt Brecht. O dönemin Avrupalı sosyalist yazarlarının çoğu gibi, Brecht de fazla zamanı kalmadığını biliyordu. Milliyetçilik karşısında sosyalizmin şansı sadece manevralardaymış gibi görünüyordu. Bir mevzie yerleşip orada uzun soluklu bir mücadeleye girişmek için şartlar da araçlar da elverişli değildi. Son derece özgün ve yenilikçi bir yazar olmasına rağmen Brecht’in Piscator’un izinden giderek “politik tiyatro”ya katılması, Piscator’un şahsi desteğini de alarak geniş kütleler için oyunlar sahneye koyması bundan dolayıdır. Naziler mağlup olduktan sonra gelen bir yazar olsaydı, Brecht bildiğimiz Brecht’ten muhakkak ki çok farklı bir yazar ve tiyatrocu kimliği sergilerdi. Belki tiyatrocu da olmazdı. Çünkü işin özünde Bertolt Brecht bir şairdir. Dışavurumculuğun etkisinde yola çıkmış bir şair üstelik. Brecht şiirden hiçbir zaman tam olarak vazgeçmedi ama şiirlerinin zamandizinsel olarak izi sürüldüğünde görülür ki, şiiri de tiyatrosunun etkisine girmiştir zamanla. Somutu somutla açıklayan, tiyatronun büyüsel etkisini tam tersine çevirmeye çalışan, bu yolda günümüzde artık alemşümul olmuş teknikler yaratan bir yazardır Brecht. Kendi icadı olan “kaba düşünce”yi savunur. İncelikli düşünceler hastalıklıdır ve insanı hasta eder. Kaba düşünmek gerekmektedir. Cesaret Ana da Brecht’in diğer önemli eserleri gibi bu kaba düşüncenin bir ürünüdür. Oyunun amacı savaşın çoğunluğu oluşturan halka hiçbir zaman menfaat ve yarar sağlamadığıdır. “Cesaret Ana” savaştan küçük de olsa menfaat beklerken üç oğlu da savaşta ölüp gider. Bu ise Brecht’in araya girmeleri sayesinde seyirciyi hüzne boğmaz, daha ziyade “Cesaret Ana”yı yargılamaya götürür. Brecht demek ister ki “Cesaret Ana” herkestir, hepimizizdir. Brecht’in sanatsal amacına aşağı yukarı tam ulaştığı, politik amaçlarının ise milliyetçiliğin savaşlarının karşısına kendi sosyalist savaşlarını koyabilen sosyalist düzenler yüzünden imkansız hale geldiği, günümüzde artık hiçbir inandırıcılığı kalmadığı da söylenmeli. Bugün Brecht’i sosyalist olduğu için benimseyenlerin sayısı azımsanamaz, ama dünya çapındaki şöhretini sanatsal yeteneğine ve tiyatro ve sinemaya çok şeyler katan icatlarına borçludur Brecht.