Çocukluğunu ve gençliğini “Menakkede” adlı bir tarikatta din eğitimi alarak ve nakkaşlık öğrenerek geçiren Manihizm’in kurucusu Mani, Pers İmparatorluğu’nun I. Şapur devrinde öğretilerini başarılı bir şekilde halka anlattı. Ardından tahta çıkan I. Behram’ın bazı kesimlerin şikayetleri üzerine Mani’yi idam ettirmesiyle, müridleri ülkeden ayrılıp İç Asya’ya göç etti. 762’de Uygur hükümdarı Böğü Kağan’ın Manihizm’i devlet dini kabul etmesiyle de en parlak dönem yaşandı. Tüm bunların bizi ilgilendiren belki de en önemli yanı, müslümanlarca Mani-i nakkaş olarak bilinen Mani’nin dinini yaymak üzere yazdığı kitapları, gençliğinde aldığı nakkaşlık eğitimi yardımıyla resimlerle süslemesidir. Maniheist Uygur minyatürlerindeki figürler ve kompozisyonlar, Selçuklu minyatürlerinin öncüsü olmuştur.
İlk Türk-İslam üslubunun doğması, Selçukluların Anadolu’ya doğru yayılmasıyla başladı. Bu dönem minyatürleri genel itibariyle çerçevesiz, basit bitki ve hayvan tasvirleri içerir. Uygur ve Bizans etkisi altında dönemin sosyal hayatı, gündelik eşyalar ve bölgede yaşayan çeşitli milletler resmedilmiştir. Moğol istilaları sonucu büyük anlamda değişen Anadolu hayatıyla birlikte, bu üslup da, yerini Uzakdoğu etkisine bırakmış, bu bölgeye ait fırça üslubu ile çerçeveli minyatürler ortaya çıkmıştır. Bu yeni üslup İlhanlı devletinin yıkılmasından sonra kaybolmak yerine, gelişerek devam etmiştir. Klasik İslam minyatürü de bu dönem de biçimlenmiş, insan figürleri küçük tutularak, ayrıntıların daha ince bir işçilikle yansıtıldığı bir tasvir tarzı ortaya çıkmıştır.
Timurlu Devleti kurulduğu zaman ise, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safevi ve Özbekleri bile etkileyecek bir üslup doğmuş oldu. Bu dönemin başarısı, Timurun oğulları ve torunlarının minyatüre verdiği önemle açıklanabilir. Bugün Afganistan’da bulunan Herat’ta, Gıyaseddin Baysungur tarafından bir sanat akademisi açıldı. Burada klasik İslam eserleri yeniden hazırlandı ve Herat kısa sürede bir sanat merkezi haline geldi. Bu devirde yaşamış olan Bihzad, insan vücudunun çeşitli faaliyet anlarında ortaya koyduğu hareketleri gerçekçi bir resim diliyle anlatmasıyla Safevi döneminde yetişen birçok sanatçıyı etkilemiştir.
Osmanlılar minyatürle, Şiraz’dan Edirne’ye gelen bir grup Timurlu vasıtasıyla tanışmışsa da, Fatih’in İstanbul’un fethinin ardından İtalya’dan çağırdığı sanatçılar, nakkaşların üsluplarını belirleyen önemli bir etken olmuştur. 15. yüzyılda üretilen eserlerde Türkmen minyatür üslubunun yanında Batı’nın da etkisi görülürken, bu iki tesir giderek kaynaşmıştır. Hz. Süleyman’ın olağanüstü olaylarla dolu hayatının anlatıldığı ilgi çekici bir eserin yanında, II. Bayezid devrinin olaylarının anlatıldığı bir eserle de ilk tarihi konulu minyatürün ortaya konması bu dönemin canlılığını gözler önüne sermektedir.
Boşnak asıllı nakkaş ve matematikçi olan Matrakçı Nasuh, figürsüz manzaralar ve topografik şehir görünümleri tercih etmesiyle günümüze kadar ünü sürmüş önemli sanatçılardandır. II. Bayezid döneminde fethedilen on kalenin tasviri sanatçının ilk dönem eserlerine denk düşerken, Kanuni’nin Irak Seferi ve Fethullah Çelebi’nin kaleme aldığı Süleymanname sonraki dönemlere öncülük edecek örnek eserlerindendir. Matrakçı Nasuh’tan sonra gelen Nakkaş Osman, klasik üslubun en büyük ustası olarak kabul edilir. Nakkaş Osman, sade ve yalın bir anlatıma sahiptir ve konuları belgesel bir gerçeklikle yansıtmaya çalışmıştır. Kanuni’nin ölümünü ve Sigetvar seferini anlattığı Nüzhetü’l-esrâri’l-ahbâr der Sefer-i Sigetvar, onun ilk eseridir.
Geleneksel Osmanlı minyatürünün sona ermesi, resimlerin artık üç boyutlu bir şekilde sulu boya ile yapılmasıyla başlamıştır. Tek figürden oluşan resimler ise kağıt üzerine yağlı boya tercih edilerek yapılmıştır. O dönem kıyafet albümleri ve sefaretnamelerde çoğunlukla bu şekilde yapılan resimler yer alır. Refail ve Konstantin Kapıdağlı adlı saraya bağlı iki nakkaş geleneği sürdüren son iki sanatçı olmuştur.