Bacıyan-ı Rum, yani Anadolu Bacıları. Mahiyeti uzun yıllar karanlık kalmış bu kadınlar topluluğu, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda ve Anadolu’nun İslamlaşmasında önemli rol üstlenen Ahi teşkilatının bir nevi kadın koludur. Moğol istilasının yaşandığı o dönemde “Fakiregan” (Hanım dervişler) adıyla bilinse de, bu kadınlar ve genç kızlar birbirlerine bacı diye hitap ettiklerinden “Bacıyan” olarak anılırlar. Tam tarihi bilinmemekle beraber kurucusu Fatma Bacı olarak kabul edilir. Şeyh Evhadeddin Hamid el-Kirmani’nin kızı olan Fatma Bacı Ahiliğin kurucusu sayılan Ahi Evren’in eşi, Hacı Bektaş-ı Veli’nin de manevi kızı ve mürididir. Alman oryantalist Franz Taschner’in varlığına inanmayıp, bu topluluktan ilk bahseden Osmanlı tarihçisi Aşıkpaşazade’nin, yazma eserlerin çoğaltılması sırasında yaşanan bir yazım hatası sonucu ortaya attığını iddia ettiği bu dünyanın ilk kadın meslek örgütü, dinî ve ahlaki yönleri zengin, askeri hayattan iktisada kadar her alanda varlık gösteren kadınlar yetiştiren bir öğretim merkezidir.
Ahilerin, herhangi bir zanaatın bir usta tarafından öğrenilmediğinde hayırsız olacağına dair besledikleri inanç, Anadolu Bacıları için de geçerlidir. Yani bu hanımlar sanatlarını elden ele, nesilden nesile aktarmışlardır. Önceleri şehirlerde varlık gösteren teşkilat, Moğol istilaları sonucu uç bölgelere taşınınca el sanatları da köylerde yaygınlaşmaya başlamış, kuşaktan kuşağa aktarılarak etkileri günümüze kadar ulaşmıştır. Halı, kilim ve giyim sanayii Anadolu Bacıları’nın en yoğun çalıştığı alanlardır. Öyle ki, bugün Anadolu’da kendine has özellikleriyle bilinen çoğu halı türünün (Başara Halısı vb.) kökeni Bacılar’a kadar uzanır. O dönem İstanbul ve diğer Hıristiyan beldeleri Bacılar’ın halı ve kumaşlarını kullanmıştır. Osmanlı’nın kuruluş yıllarında sahip olduğu askeri üniformalar da yine bu topluluğun ürünüdür ama askeri hayata katkıları yalnız giyimle sınırlı değildir. Ahi Evren’in Kayseri’de kurduğu dericilik atölyesi sebebiyle Dabbağ (dericilik) Çarşısı olarak bilinen yerde Ahiler Moğol ordusuna karşı şehri müdafaa ederken, bu örgüte mensup kadınlar da direnişe fiilen destek vermişlerdir. Uç bölgelerde Türkmenler arasında bulunan savaşçı kadınlar, Dulkadiroğulları beyliği döneminde de faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Bu kadınlar şüphesiz Anadolu Bacıları’dır. Dokumacılık ve askeri alandaki katkıları haricinde bu örgütün belki de asıl değeri misafir ağırlama işlerinin üzerlerinde bulunmasıyla alakalıdır. Ahiler, Anadolu’yu İslamlaştıracak olan kitlelerin, buraya göçtükleri zaman belli bir süre için barındırılması ve ağırlanması hususunda çok titiz davranmışlardır. Tekke ve zaviyeler bu amaç uğrunda kullanılmıştır. Hatta Fatma Bacı’nın babası Kirmani; Ahiliği, kişinin servetini yolcuya, yoksula ve muhtaca harcamayı amaçlaması olarak tarif etmiştir. Yolcu ve kimsesizlerin yedirilip, içirilmesi ve temizliklerinin karşılanması Bacılar tarafından yapılmıştır. Seyyah İbn Batuta da Türkmen kadınların bu hizmetinden övgüyle ve hayranlıkla bahseder. Anadolu’ya göç eden kitlelere gösterilen bu hürmet, yalnız yeme-içme-barınmayla da sınırlı kalmamış, dinlerini bilmeyenlere ve henüz Müslüman olmayanlara din eğitimi verilmiş bu sayede Anadolu’nun Müslüman yurdu olmasında önemli adımlar atılmıştır. Bacıların, Anadolu’nun yerli halkı olan Rumlarla kurduğu iyi ilişki sonucu din değiştirenlerin sayısı da azımsanmayacak orandadır. Türk ve İslam tarihine yaptıkları bu değerli katkılar yanında örgüt, eğitim-öğretime sarfettiği emeği geri planda tutmamış, topluma mal, hizmet üretme ve iktisadi hayatı düzenleme görevlerini başarıyla gerçekleştirmiştir.