İslam dünyasının ilk Batılaşması demek olan felsefe ekolü içinde gelen her düşünür kendisini hem öncekilerin devamı hem yenileyicisi sayıyordu. İbn Rüşd, Endülüs’te yani İslam ülkesinin en Batı ucunda yetişmiş bir düşünür olarak Endülüs Halifeliğinin her şeyin aslını araştırma reformunun bir parçasıydı ve bu nedenle de Eski Yunan filozoflarını Farabi ve İbn Sina gibi Suriyeli çevirmenlerin yaptığı kusurlu çevirilerden değil asıllarından okuma hareketine katıldı. İbn Rüşd aslında Maliki mezhebinin resmi bir kadısıdır. Farabi’nin başlattığı dinle felsefeyi uzlaştırma işine girmesi ilginçtir bu nedenle. Farabi’nin uzmanlığı felsefeydi. İbn Rüşd ise doğal olarak fıkıh uzmanıdır. Felsefe ekolü içindeki yeri ilginçtir. Hem felsefeye karşı çıkan Gazali’ye hem filozof İbn Sina’ya hücum eder. Gazali’nin filozofları kafir ilan etmesini şiddetle reddederken İbn Sina’nın Aristoteles yorumlarını saçma bulur. En çok yüklendikleri ise kelamcılardır. Molla Kasım tarafı vardır İbn Rüşd’ün. Molla filozof bile diyebiliriz. Faslu’l-Makal’de felsefe yapmak caiz midir gibi bir soruya cevap arar. Aristo hayranı kadı için bu sorunun cevabı açıktır. Gerisi fıkhi deliller bulmaktan ibarettir. İbn Rüşd felsefeyi düşünme ediminin tamamı gibi görüyor. “Akli kıyaslar yaparak varlıklar üzerinde düşünmek farzdır,” diyor. Hukukçu zihniyeti kitabın tamamına hakim. Pratik sorulara pratik cevaplar şeklinde yazıyor İbn Rüşd. Molla filozofun yaşadığı çağda itikat ve amel meselelerinden biri haline gelmiş olan felsefe böylece İslam inanç sistemine kesinkes girmiş oluyor. İlginç husus, başta iktidar yanında iyi bir yere sahip olan İbn Rüşd daha sonra kafir olmakla suçlanmış ve takibata maruz kalmıştır. Felsefeyi inanç sistemine sokmaya çalışması bugün de kimileri için ucu açık duran bir mesele halindedir.