Öne yapısalcılığın, sonra postyapısalcılığın en önemli referanslarından biri olan kitap aslında yazarı tarafından tamamlanıp yayıma verilmiş bir tam kitap değil, öğrencilerinin ders notlarının yayıma hazırlanmış şeklinden ibarettir. Yine de, Saussure’ün kendine mahsus dilbilim anlayışını göstermek için yeterli bir metindir. Saussure’ün biraz sansasyonel olan dilbilim anlayışı, büyük dil kavramıyla kullandığımız dilin ayrılması üzerine kuruludur. Birine dil, diğerine söylem der. Buna göre, dilden söz etsek de gerçek hayatta kullandığımız söylemdir. Ve bu söylem belli bir mekan ve zamanda insanların üzerinde uzlaştıkları kullanımlarla şekillenir. Dil soyut, söylem somuttur. Belli bir kelime veya ifadeye daha önceki bir çağda veya başka bir toprak parçasında yahut toplum kesiminde belli bir anlam yüklenirken, bu başka bir yerde başka anlamda kullanılabilir. Yahut bir dili konuştuğu söylenen insanların tümü aynı kelime ve ifadelerle konuşmaz, yazmaz. Buraya kadarki düşünceleriyle Saussure’ün sadece dilbilime değil, bütün beşeri bilimleri katkı yaptığı söylenebilir. Asıl sansasyon burada değil ama. Saussure, kelimelerin anlamları olmadığını, sadece kullanımları olduğunu, kelimenin rasgele olduğunu öne sürer. Fransızcanın incelenmesiyle elde edilmiş bir sonuç fikridir bu. Chat (“şa”, erkek kedi) ile chatte (“şat”, dişi kedi) arasındaki ayrımın somut gerçekten kaynaklanan hiçbir anlamı yoktur. Sondaki dişileştirme eki “-te” tamamen rastlantısaldır. İnsanlar ona öyle dediği için öyle olmuştur. Bundan yola çıkarak, Saussure, bir teori geliştirir. Bunda kelimeler ve anlamlar yok, gösteren ve gösterilen vardır. “Chat” kelimesi değil göstereni, dişi kedi anlamını değil göstereneni işaret eder. Bu işareti bilmeden, öğrenmeden kimsenin “chat” kelimesini anlaması mümkün değildir. Bu, dilde değil söylemde oluşmuş bir uzlaşıdan ibarettir. Bu görüş, Saussure’den belli bir süre Fransa’da ortaya çıkan yapısalcılık yaklaşımını besleyen ana kaynaklardan biri oldu. Dilbilimden başlamak üzere bütün beşeri bilimlerde gösterge kavramı daha da geliştirildi ve doyma noktasında post-yapısalcılar yapısalcılığı terk ettikleri halde bazı kavram ve yöntemleri tuttular; bunun içinde Saussure ve Freud’un özel bir yeri var. Yapısalcılar gösterge çözmekle uğraştıkları için Saussure’ü tevarüs etmişlerdi. Post-yapısalcılar ise göstergeyi dağıtmak, herhangi bir anlamın ve hatta uzlaşının mümkün olmadığını, her şeyin olumsal olduğunu gösterme derdindeler. Olumsallık rastlantısal uzlaşının bir adım ötesidir ve Saussure düşüncesinin gerçek mirasçıları postmodernlerdir. Bizim açımızdan küçük bir not, belki, Saussure’ün kelimelerinin köken anlamlarının olmadığı ile ilgili gözleminin Türkçeye tam uymadığı olabilir. Türkçede özellikle fiiller ve bu fiillerin kiplerini belirleyen ekler sık sık anlamlı, kökensel bir görünüm arz ederler. Dahası, Türkçede sesbirimler (harflerle gösterilen tek sesler) kelimelerin anlamını kurallı bir şekilde değiştirme kabiliyetine sahiptir. Bu iki zıt görüş dilbilim ve beşeri bilimler sahasında eşitsiz bir rekabet içindeler bugün. Saussure ve benzerlerinin rastlantısallık ve olumsallık fikirleri hakimiyeti sağlamışken anlamlılık tezleri çatlak sesler olarak yer yer ortaya çıkabiliyor.