Mehmet Akif’le Turgut Uyar arasında köprü olduğunu kimse belirtmemiştir nedense. Bu yüzden de Türk şiirinde boşa çıkmış atılımlardan, geçersizleştirilmiş deneylerden, sonra gelen akımlarca eskitilip safdışı edilmiş şiirlerden sanılır Faruk Nafiz’in, Çamlıbel’in şiiri. Ona Faruk Nafiz mi, Çamlıbel mi diyeceğimizi bile kestirememişiz şunca zaman. Yani onun Cumhuriyet şiiri içindeki yerini koyamamışız. Ahmet Muhip’e Dıranas, Ahmet Hamdi’ye Tanpınar diyoruz artık; çünkü onların modernizmle alakaları az çok sabit olmuş durumda. Fakat Çamlıbel’in durumu ustası Akif’inki gibi belirsizliğini koruyor. Şiir anlayışı itibariyle Fikret-Akif çizgisinin Kemalizmle uzlaşmış bir devamı niteliğindedir. Dolayısıyla da bu çizginin anti-konformizmini sürdürme fedakarlığını ve cesaretini Nazım Hikmet’e bırakmış sayılabilir. Çamlıbel’e sağ Kemalist diyebiliriz. (1946-60 arasında Demokrat Partiden milletvekili olduğu ve ancak Yassıada hadisesinden sonra siyaseti bıraktığı unutulmamalıdır.) Yine de tarihsel açıdan, Turgut Uyar ve Cahit Külebi üzerindeki etkileri göz önünde tutulursa, şiirimizin 20. yüzyıl boyunca tecrübe ettiği momentumlardan biri de Çamlıbel şiirindedir, diyebiliriz. Uyar’da kendini bazen gösteren, bazen de karşıtıyla uzlaşarak karmaşık ve çapraşık bir edaya ve tona bürünen, Külebi’de estetize edildiği oranda beliren destansı, erkeksi tutum Çamlıbel’de aşk şiirlerini bile belirleyen amildir. (Meşhur “Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun” mısraı onundur.) Akif geniş bir toplum kadrosunu şiirine davet etmekle birlikte ilişkileri tartışmaz. Herkes az çok yerindedir; ailevi bir hava vardır, ikili konuşmalara bile büyük küçük ilişkisi yahut da denklerin birliği anlamındaki dostluk hakimdir. Daha doğrusu yerliler evlerinde, züppeler ve mukallitler de meydandadır. Karşıtlıklar kişisel değil toplumsaldır. Akif muhafazakar değildir yani. Buna ihtiyacı yoktur, çünkü medeniyete “tek dişi kalmış canavar” diyebilecek bir yerdedir henüz. Muhafazakar olan, çünkü modernizmin, şehirliliğin, medeniyetin yıkıcılığına maruz kalınca kendini değiştirmeye çalışmadan cevap veren, verebileceğini uman Faruk Nafiz’dir. “İki zıt cevheri var nabzımda vuran kanın, / Biri elpençe divan duran, öteki durduranın” der “Veraset” şiirinde. Faruk Nafiz’in anti-konformizmi, epikliği, gerçekçiliği bu “iki zıt cevher”i şiirinde birleştirme gayretindedir. İnsanı onun kadar hamlıkları, olmamışlıkları içinde alan pek az şairimiz vardır. Onda hem günahkarla (“Ayşe Sana” şiiri) hem de günahın mağduruyla (“Ali” şiiri) diyalog kurabilecek destansı bir yüreklilik hakimdir. Şiirimizde yeterince üzerinde durulmamış bir imkandır bu.