Farsça yazsa da Türkçe şiirde derin iz bırakmış bir şair Nizami. Bunun nedeni hamse (beşleme) denilen, beş mesnevi yazma geleneğini başlatmış olması. Bu mesnevilerin ilki Mahzenü’l-Esrar, sufiyane bir hikaye, İskendername destan, Heft Peyker masal, Hüsrev ile Şirin ve Leyla ile Mecnun aşk hikayeleridir. Nizami’nin beşleyerek yazdığı mesneviler taklit ve nazire yoluyla pek çok Türk şairi tarafından yeniden yazıldı. Bunların en meşhuru, şiir kalitesi bakımından Genceli’yi geçtiği kabul edilen Fuzuli’nin Leyla ile Mecnun’udur. Hüsrev ile Şirin de birçok kez taklit edilmiştir. Ali Şir Nevai’nin Ferhat ile Şirin’i bunun Anadolu Türk versiyonu gibidir. Hüsrev ile Şirin, imkansız aşkın anlatımıdır. Sasani hükümdarı Hüsrev, Ermeni prensesi Şirin’i sever, Şirin de onu. Fakat Hüsrev, Bizans prensesi Meryem’le evlenmek zorunda kaldığı için kavuşamazlar. Saray müzehhibi Ferhat da bu arada Şirin’e aşık olur. Sonrası hikayenin farklı versiyonlarında farklı şekillerde anlatılıyor. Firdevsi, Senai ve Nizami versiyonlarının merkezinde Hüsrev var, Ali Şir Nevai ve takipçilerinde Ferhat. İki rakibin ayrı hikayelerde kahraman olmaları ilginç bir husus. Bir tespite göre Hüsrev versiyonları otuz beş, Ferhat versiyonları on iki tanedir. Horasan ile Anadolu topraklarında gelişen Farsça ve Türkçe edebiyatlarının rekabetini de yansıtan bu durum, Nizami’nin Farsça yazan Türk kökenli bir şair olması, daha sonraki yüzyılların Türk şiirini derinden etkilemesi gibi şeylerle birleşince daha ilginç bir hal alıyor.