Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD), 2003’te Tevhid ve Cihat (Cemaatü’t-Tevhid ve’l-Cihad) adıyla Ebu Musab Zerkavi tarafından kuruldu. Irak’taki koalisyon güçlerinin geri çekilmesini ve hükümetin düşürülmesini sağlama, işgal kuvvetleriyle işbirliği yapanları öldürme, Şia nüfusun askerî gücünü kırma ve tamamen şerî kanunlarla yönetilen bir İslam devleti kurma amacı taşıyan grup, 2004’te El-Kaide’ye bağlılığını bildirdi. Mücahidin Şûra Konseyi, el-Kaide, Ceyş el-Fatihîn, Cund el-Sahabe, Ketbiyan Ensarü’t-Tevhid ve’l-Sünnet, Ceyş el-Taife’l-Mansura gibi farklı isyancı gruplardan oluşan ve desteklerini alan IŞİD’in Irak ve Levant’ta (batıda Akdeniz, güneyde Arabistan Çölü ve doğuda Mezopotamya ile sınırlanan bölge) halifelik kurma hedefi vardır.
2004’ten bu yana binlerce sivilin katline sebep olan IŞİD, Şia Müslümanlarına karşı savaş ilan etti ve bu tarihten itibaren Şia yoğunluklu bölgelere saldırılar arttı. Irak Savaşı’nın yoğun olarak yaşandığı dönemlerde ülkenin Anbar, Nineve, Diyala, Babil, Kerkük ve Selahaddin illerinde etkin olan örgüt, günümüzde devam eden Suriye İç Savaşı’nda Suriye’nin İdlip, Rakka ve Halep bölgelerinde faaliyet gösteriyor.
IŞİD terör listelerinde yer alıyor
Nisan 2013’te IŞİD lideri Ebubekir el-Bağdadi yayımladığı bir ses kaydında el-Nusra cephesinin Irak İslam Devleti tarafından kurulduğunu, finanse edildiğini ve desteklendiğini, bu iki grubun resmî olarak Irak ve Şam İslam Devleti adı altında birleştiğini duyurdu. Bunun üzerine el-Nusra lideri Ebu Muhammed el-Culani böyle bir birleşmenin söz konusu olmadığını açıkladı. Haziran 2013’te el-Kaide lideri Aymen el-Zevahiri yazılı bir açıklamayla her iki lidere hitap ederek birleşmenin karşısında olduğunu ve iki grup arasındaki tansiyonu düşürmek ve sorunu çözmek için bir elçi tayin ettiğini bildirdi. Aynı ay içerisinde Ebubekir el-Bağdadi sesli bir mesaj yayımlayarak Zevahiri’nin emrine karşı çıktığını ve birleşmenin gerçekleşeceğini ilan etti.
IŞİD’in lideri ve tıpkı örgüt gibi terör listelerinde adı geçen Ebubekir el-Bağdadi, özelde Irak ile Suriye’nin genelde ise Orda Doğu’nun siyasetinde etkin olma ve bölgenin kaderini belirleme amacı içindedir.
Binlerce kişinin ölümünden sorumlu tutulan ve Suriye’de 6-7 bin, Irak’ta ise 10 bin civarında silahlı gücünün olduğu tahmin edilen IŞİD; ABD, AB ve Türkiye’nin terör listesinde yer alıyor.
Şii-Sünni çatışmalarının tarihsel arka planı
IŞİD’in terör faaliyetlerinin yöneldiği Şia (veya Şiilik), “Şiât-u Ali” yani “Ali’nin takipçileri” ifadesinin kısaltılmış formudur. Şiilik ile Sünnilik ayrımının Hz. Muhammed’in (s.a.v.) ölümünden sonra ortaya çıktığı bilinir. Bu süreçte bir grup Müslüman Hz. Ebu Bekir’i halife seçmiş, ancak Hz. Muhammed’in öldükten sonra damadı Hz. Ali’nin yerine geçmesini vasiyet ettiğini, dolayısıyla halifeliğin onun hakkı olduğunu savunan bir grup onlardan ayrılmıştı.
Hz. Ali’nin etrafında ilk toplanan kişiler Râfızîler olarak adlandırılır. Başta Râfızîler arasında yer alan, ancak daha sonra “Hakem Olayı” olarak bilinen vakada fikir ayrılığı yaşayan bir grup Hâricîler olarak anılmıştı. O devirde henüz günümüzdeki anlamıyla bir Şii ve Sünni ayrışması söz konusu olmadığından, “Şia” kelimesi Hâricî olmayan Hz. Ali yandaşları için kullanılıyordu. Bu ayrışmanın yankılarını günümüzde cereyan eden Sünni-Şii çatışmalarında buluyoruz.
Söz konusu fikir ayrılığı, Muaviye ile Hz. Ali arasındaki anlaşmazlıklarla başlar. Suriye valisi Muaviye, asiler tarafından öldürülen 3. halife Hz. Osman’ın akrabasıydı. Hz. Osman’ın katlinden, onun ardından halife olan Hz. Ali’nin taraftarlarının sorumlu olduğunu düşünen Muaviye Hz. Ali’ye karşı isyan başlattı.
Cemel Savaşı’nın ardından, 657 yılının ocak ayında Basra’dan Kufe’ye dönen Hz. Ali Muaviye’yi ikna etmek için elçiler gönderdiyse de çabaları başarısızlıkla sonuçlandı. Ardından, Kufe’de destekçilerinin olması ve buranın daha merkezî bir konumda bulunması nedeniyle İslam Devleti’nin yönetim merkezini Medine’den Kufe’ye taşıdı. Hz. Ali Kufe’de topladığı ordu ile Muaviye kontrolündeki Suriye eyaletini işgal etti ve iki ordu Sıffin’de karşı karşıya geldi.
Aylarca süren çatışmalar sonunda savaşın en önemli kısmı olan “Hakem Olayı” gerçekleşti. Muaviye’nin askerleri mızraklarının ucuna Kuran’dan bölümler takmışlardı. Bu durum karşısında Hz. Ali Kuran’ın kılavuzluğunda bir hakem heyeti oluşturulmasına razı oldu ve Ebu Musa El-Eş’ârî’yi temsilci olarak atadı. Muaviye’yi ise Amr ibnu’l-As temsil ediyordu.
Hz. Ali’nin hakem heyeti kurulmasına razı olması Muaviye ile eşit şartlarda yargılanması anlamına geliyordu ve bu durum Muaviye’nin Hz. Ali’nin Müslüman toplumunun lideri olduğu iddiasını reddetmesine imkan veriyordu. Hz. Ali’nin hakem isteğine boyun eğmesinden rahatsız olan taraftarlarından büyük bir grup, “Hüküm yalnızca Allah’ındır” (En’am: 57) ayetini öne sürerek bu duruma karşı çıktı. Bu grup, hakem heyeti kurmanın Kur’an’daki “İki Müslüman gruptan biri diğerine saldırırsa, saldıranla (mütecavizle) Allah’ın emrine dönünceye kadar savaşın” (Hucûrat: 9) emrine karşı gelmek olduğuna inanıyordu.
Bu radikal gruptan küçük bir kısmı Harûrâ köyüne çekildi ve gruptan ayrıldıkları için Haricîler (dışarıdakiler) olarak anılmaya başladı. Hz. Ali Sıffın Savaşı’ndan dört yıl sonra (661’de) Haricîler tarafından öldürülünce Muaviye, Emevi hanedanının ilk halifesi oldu.
Bu olaylar, Sünni-Şii ayrımının oluşmasında büyük rol oynamıştır ve Müslümanlar arasındaki ilk iç savaş (İlk Fitne) olarak anılır. İkinci Fitne ise Muaviye’nin ölmesinin ardından başlayan karışıklık ve çatışma dönemidir. Muaviye’nin yerine geçen I. Yezid ile ona karşı çıkan Hüseyin bin Ali’nin mücadelesi, söz konusu ayrışmayı daha da derinleştiren ve herkesi taraf tutmaya mecbur bırakan olay olmuştur. Yezid’in kendisine biat etmeyen Hüseyin bin Ali ve ailesini öldürtmesi, Sünni-Şii ayrışmasının en belirgin noktasını teşkil eder.