Tarihin başından beri, kendini ifade etme ihtiyacı süregeldiğinden, insanlar hem iletişim adına hem de pratik-teknik meselelerde, bu gerekliliği yerine getirmenin en yaygın hali olan yazıya başvurmuşlardır. Bu konuda zamanla pek çok gelişim kaydedilmiş, kil tabletlerden, tablet bilgisayarlara; yazı malzemesi değişkenlik gösterse de, yazı her dönemde insanlığın tanığı olmuş, toplumları şekillendirmiştir.
Kağıt, dünyanın her yerinde bu sıklıkla kullanılmadan önce pek çok evreden geçti. Önceleri, yazı malzemelerinin taşınması ve kolayca kullanımı büyük sorun oluşturuyordu. Zira, insanlar kil tabletlerin yanında taş, tahta, kurşun ve fildişi levhalar gibi ağır maddeler kullanıyor; bu da günlük hayatta aksaklıklar yaşatıyordu. Bu çözüm arayışı ve elverişli doğal çevre, Mısırlıların bu sorunu halletmelerine fırsat tanıdı ve M.Ö 4000’lerde kağıt benzeri bir başka madde keşfettiler. Mısırlılar, Nil kıyılarında yetişen papirüsün kabuğunu soyduktan sonra ince şeritler halinde kesip güneşte bekletmeyi denedi. Çeşitli işlemlerle birlikte papirüs yazı için elverişli bir hale geldi. Ayrıca Yunan tarihçi Herodotos derinin de yazı malzemesi olarak kullanıldığını belirtir. Parşömen olarak bildiğimiz bu malzeme keçi ve koyun derisinin üstündeki yünün kazınıp çeşitli işlemlerden geçmesiyle elde edilir. Bildiğimiz anlamda kağıt ise; bu aşamalar sonucu, Çin’de, M.Ö 105’te Ts’ai Lun tarafından icat edildi. Yapılan arkeolojik kazılar, bu tarihteki kağıtların kendir, kenevir, dut ağacı ve paçavra kullanılarak yapıldığını göstermiştir. Bu sayede, kağıt için paçavra kullanımının 15. yüzyılda Avrupa tarafından denendiği, Doğu’da bunun pamukla yapıldığı gibi uzun yıllar süren bir sanrı da tarihe karışmış oldu. Çin kağıdının dünyaya yayılması ise, Talas Savaşı’nda alınan esirler sayesinde Semerkant’ta kağıt sanayiinin gelişmesiyle başladı. Yakındoğu’daki ilk kağıt imalathanesi Bağdat’ta açıldıktan sonra, kısa zaman içerisinde çeşitli yerlerde benzer imalathaneler kuruldu ve oldukça kağıt sıkıntısı çeken Avrupa’ya ihracat bu merkezlerden gerçekleşmeye başladı. Bol ve kaliteli kağıt imalatının, İslam kültür hayatına azımsanamayacak bir avantaj sağlaması bir yana, kağıdın İspanya’ya geçmesi de yine İslam fetihleri sayesinde oldu. Valencia ve Jativa gibi şehirlerde Müslümanların kurduğu kağıt imalathanelerini, 150 yıl sonra İtalya, 250 yıl sonra Fransa, 300 yıl sonra Almanya ve 1690’larda Amerika takip etti. 15. yüzyılda Osmanlı’da hem Batı hem Doğu kaynaklı kağıtların kullanıldığı görülse de fiyatlarının pahalı olması zamanla devleti yalnız Batı’ya yöneltti. İtalyanlar tarafından başlatılan kağıt ihracatı 17. yüzyıl ortalarında yerini Fransızlara bıraktı ve daha sonraları İngiliz ve Felemenk kağıtları da kullanılır oldu. Çoğunlukla Batı’dan gelen kağıtlar kullanılsa da Osmanlı’da da kağıt imalatı yapılıyordu. Bilinen ilk kağıt fabrikası 18. yüzyılda açıldı. Matbaaların belirli bir kağıt stoklarının olmaması ve halen ithal malzemeler kullanılması, İbrahim Müteferrika’yı bir kağıt imalathanesi kurmak için harekete geçirdi. 1741’de açtığı imalathane, 10-15 yıllık bir sürenin sonunda, eleman sıkıntısı ve yabancı kağıtlarla rekabet edememesi dolayısıyla kapanmak zorunda kaldı. III. Selim döneminde Kağıthane ve Beykoz’da da buna benzer teşebbüslerde bulunulduysa da yine aynı sorunlardan dolayı fabrikalar kapatıldı. Cumhuriyet dönemine kadar, kağıt üretimi için yapılan her hamle; bir şekilde, ticari çıkarlarını düşünen ülkeler ve tüccarlar tarafından engellendi. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte ise İzmir Kağıt Fabrikası ve Seka’ya bağlı şubelerin açılmasıyla, kağıt ihtiyacı yerli sanayiden karşılandı ve özel fabrikaların da açılmasıyla Türkiye, günümüzde kendi kağıdını üreten bir ülke haline geldi.