Belli bir yüzeyi fırçayla ya da kalemle boyamak veya yazı yazmak için kullanılan akışkan madde olarak tanımlanan mürekkep çeşitli renk ve kıvamlarda bulunur.
Milattan önce Anadolu’da ve Akdeniz’de siyah is mürekkebi yaygınca kullanılırdı. Antikçağ’da yüzeye daha iyi nüfus etsin diye, isin üzerine su katılmış zamk konulur, iyice ezilirdi. Kandil ve çıradan elde edilen isin yapımı basit de olsa reçineden is imal etmek için büyük fırınlara ihtiyaç vardı. Çinliler bu büyük fırınlar yardımıyla M.Ö 2500’lerde, günümüzde yazı, mimari çizim ve tarama alanlarında kullanılacak olan siyah Çin mürekkebini elde etmişlerdi. Uygarlıklar mürekkebi renklendirmek için ise genellikle erik ağaçlarında bulunan koşnil, yüzeyinde boya tutabilen metalik hidroksitler ya da kırmızı renkte olan cıva sülfür gibi çeşitli maddeler kullandılar. Siyah mürekkepler ise mürekkep balığından, kozalaklı bir ağaç türü olan mazıdan ya da bazı metalik mürekkep çeşitlerinden elde edilirdi. İslam dünyası bal mumu ve çeşitli yağların, isle birlikte doğru bir şekilde yakılmasıyla elde edilen dayanaklılığı yüksek bir mürekkep kullanırlardı. Günümüze ulaşmış eski yazma kitaplarda parlaklığını halen yitirmeyen mürekkep bu şekilde yapılırdı.
Mürekkep yapımına dair en güvenilir kaynaklardan biri olan, 1883 doğumlu Hattat Necmeddin Okyay, mürekkebin kalitesini yükseltmek amacıyla isin iyice ezilmesini kuvvetli bir hamala emanet etmiştir. Arap zamkı taş havanda isle birlikte günlerce dövülür. 500.000 vuruşla elde edilmiş bir havan mürekkebin zamkı çoksa parlak olur ama yazılması zorlaşır; eğer zamkı azsa da çabucak yüzeyden silinir.
Mürekkepler hangi yazı türü için kullanılacaklarına göre de ayrı şekillerde üretilir, mürekkepçiler, kendilerine gelen insanlara bunu özellikle sorarlardı. Sülüs için gerekenle, nesih için gereken arasında kıvam farklılıkları bulunurdu. Eldeki mürekkebi de amaca uygun kullanabilmek için çeşitli pratik yollar mevcuttu. Sol elin baş ve şahadet parmakları arasındaki çukurda mürekkep bekletmek, mürekkebin koyuluğunu arttırırdı. Havanda iyice dövülememiş mürekkebin terbiyesi, hareket halindeki eşyalara veya uzun yola çıkarılan develere takılarak sağlanırdı.
Günlük hayatta okumuş yazmış kimseleri belirtmek için sıkça kullandığımız “mürekkep yalamış” tabiri; is mürekebbinin Batı’nın solüsyon biçimindeki mürekkebine nazaran üstünlüğü bulunduğu dayanıklılık özelliğinden ileri geliyordu. Bu çeşit mürekkeple aharlı kağıda yazıldığı zaman hiçbir surette silinip kazınmazdı, yalanmaya bile uygundu. Bu da eski sanat yazıları için vazgeçilmez bir özellikti.