Montesquieu’dan önce, hukuk ve siyasetin kuralları değişmez kabul edilirdi. Bunun nedeni ilahi veya doğal kaynaktı. Yani hukuk ve siyaset, tanrı ya da doğa kaynağından neşet ettiği için zamana ve yere göre değişmesi söz konusu değildi. Montesquieu, 18. yüzyıl burjuva devrimlerinin bir öncüsü olarak bu görüşe temelden karşı çıktı. Montesquieu’ya göre insan değişken karakterliydi ve özellikle iklimin toplumların hukuk ve siyaset düzeni üzerinde çok ciddi etkisi vardı. İklimin yanında gelenek de etkileyici bir esastı. İlkel toplumlarda iklim tek başına temel belirleyenken, daha gelişmiş toplumlarda kanun, gelenek ve ahlak etkindi. Farklı toplumların düzenini tasnif eden Montesquieu’nun bu yaklaşımı daha sonra yaygınlaşmıştır. Özellikle Avrupa dışı ülkeler hakkındaki yüzeysel, önyargılı ve aşırı denebilecek düşüncelerinin bugün Batı insanı gözünde hâlâ geçerli olduğu söylenebilir. Montesquieu’ya göre Doğu toplumları despotik, Batı toplumları demokratik karakterdedir. Bunun bugün entelektüel olarak savunulabilir bir tarafı yok. Ama özellikle Ortadoğu ülkelerini işgal eden Amerika Birleşik Devletleri ve onlarla koalisyon içinde bulunanların zihniyetinin Batılı demokrasi-Doğulu despotizm ikiliği üzerine kurulu olduğu aşikar. Montesquieu’yu bugün ciddiye almıyoruz. Genellikle sömürgeciliğin etkisinde, oryantalizmin öncüsü olarak görüp geçiyoruz. Fakat Batı düşüncesi zinciri içinde, mesela kayda değer bilgisi olmadığı halde İslam toplumlarını patrimonyalizm ile açıklayıp geçiveren Max Weber veya çoğu defa onun zıddı gibi görülen, Fransa’nın Cezayir’i işgalini ilerleme ve demokratikleşme açısından yerinde gören Karl Marx gibiler, hatta İsrail’in Lübnan’da binden fazla insanı katlettiği günlerde İsrail’in Ortadoğu’daki varlığının demokratikleşme ve liberalleşmeye faydalı olduğunu yazabilen Murat Belge gibi yerli yazarların Montesquieu soyundan geldiklerini söylemeye bile gerek yok. Montesquieu’ya göre sıcak iklim insanları tembel, yaratıcılıktan uzak, şehvet düşkünü kişilerdir. Soğuk iklim insanları ise sağlıklı, özgür ruhlu, dengeli insanlardır. Tipik Güney-Kuzey ayrımı bu. Montesquieu Kanunların Ruhu’nu yazarken henüz Kuzeyin Güney üzerindeki tahakkümü gerçekleşmiş değildi. Ama Avrupa monarşilerinin peşinde oldukları şeydi bu. Özetle, Montesquieu yeni bir uluslararası siyasetin, sömürgeciliğin meşrulaştırıcısıdır. Belki tek kusuru, Kanunların Ruhu yayımlandığında en çok eleştirilen tarafı, aristokrasiye değer vermesi. Montesquieu, Avrupa’nın dünyayı aristokratik düzeni tamamen ortadan kaldırdıktan sonra ezeceğini tahmin edememişti.