Başo, 17. yüzyıl Japon şairi, haiku türünün zirvesi sayılıyor. Bu şöhreti Türkçeye çevrilmesini de sağlamış. Başo’nun asıl adı Matsuo Kinsaku’dur. 17. yüzyıl Japon şiirinde haikai no renga adı verilen bir şiir türü yaygındı. Mukabele veya muhavere diyebiliriz buna. İki veya daha çok şairin karşılıklı yazdıkları hokkulardan oluşan bu tür, bölümlerin hem tek tek hem topluca okunabilmesini sağlıyor. Hokku daha sonra haiku ismini almış. Rengalar içinde Başo’nun söylediği haikular çağdaşı şairlerin söylediklerinden daha çok tutulup uluslararası şöhrete ulaşmış. Üç mısradan oluşan renga haikuları ilk başta bizdeki aşık atışmaları gibi eğlendirici özellikteydi. Başo ile birlikte haikular daha derinlikli bir ruh haline ve daha zarif bir söyleyişe ulaşır. Genellikle önce doğaya ait bir görüntü (“Sallanıp durur | sarmaşıklarca sarılan köprü”), ardından bunun insan hayatındaki karşılığı verilir (“tıpkı hayatımız gibi”). Başo haikuları da tıpkı Li Bai’nin şiirleri gibi patetiktir ve Taoculukla bağlantısı vardır. Başo’da patetik ruh halinin de Taoculuğun da şiirdeki zarafet ve keskinlik yanında ikincil olduğu görülür tabii. Modern dönemde hem Japon şiirini hem Batı şiirini doğrudan doğruya etkilemesi ve bolca taklidinin yazılması bundan olsa gerek. Başo’da şiir artık salt hüner gösterme işine dönüşmüştür. Uzak Doğu şiirinden genellikle uzak duran modernist Türk şair ve çevirmenlerinin haiku merakı da bundan olsa gerek. Tabii Başo şiirindeki doğanın ölü olması, tanrısızlık, geçmiş ve gelecek yokluğu, tarih dışılık gibi faktörlerin de Türkiyeli haiku sevdalılarını heyecanlandırdığı düşünülebilir.