Hatların çevresini süslemek adına, ezilmiş altın kullanılarak çeşitli motiflerin oluşturulması, bizi tezhip sanatının doğuşuna götürür. Zamanla, kitap ve murakka’larda da uygulanan sanatın icrası varak altına dayandığı için de Arapça “altınlamak” anlamına gelen tezhib kelimesi kullanılmıştır. İncelik ve ustalık gerektiren bu zorlu sanatın erbaplarına müzehhip denir.
Müzehhiplerin, motif oluşturmak üzere çıktıkları yolculuğun en can alıcı durağı, “üsluba çekme” denilen işlemdir. Desen, motiflerden; motifler de sanatçının doğada seçtiği birtakım modellerden meydana gelir. Üsluba çekilen bu görünümler, sanatçının hayal dünyası içerisinde yoğrularak yeni bir çehre kazanır. Ortaya çıkan desene anlamını kavuşturan, sanatçının kendi dilini oluşturduğu bu süreçtir. Bu noktada, genellikle bitkiler ve hayvanlar model olarak kullanıldığından, “hatayi” ve “hayvani” olmak üzere iki ana motif grubu oluşmuştur. Hatayi motifler; yaprağın, az gelişmiş ve gelişmiş çiçeklerin türlü yollarla stilize edilmesiyle ortaya çıkmıştır. 16. yüzyılda, çiçekleri dalında yaprağıyla birlikte ele almasıyla kendine ait bir üslubun doğmasına sebep olmuş Şahkulu’nun talebesi Kara Memi için de ayrı bir parantez açmak gerekir. Hayvani motifler ise geyik, ceylan ve aslan gibi bildiğimiz hayvanların yanında; ejder, zümrüdüanka ve ejder atı gibi tamamiyle hayal ürünü motifleri de içinde barındırır. İran ve Orta Asya süslemelerinde sıkça karşılaştığımız bu motifler, Osmanlı’da yalnız minyatür ve yazısız pano desenlerinde görülmüş, dini yazmalar ve ayetlerde kullanılmamıştır.
Tezhibin değerlendirildiği kısım, sanatın ruhuna kavuştuğu yer olan, sanatçının hünerini çizgilerle ortaya koyduğu desendir. Desenler genel itibariyle üçe ayrılır. Cilt kapaklarının iç yüzlerinde, başlıklarda ve bazı harflerin baş tarafı yazıldıktan sonra süs için çekilen uzatmanın üzerinde tercih edilen pano özelliği taşıyan desenler, sınırı belirlenmiş bir alan için üretilmesiyle diğer desen türlerinden ayrılır. Ulama deseni, kendine has bir büyü taşır. Simetrik özelliği dolayısıyla, birbiri ardına sıralanabilen motifler, bitimsiz genişleme göstererek yegane bir göz zevki sunar. Desenin, okuyucunun rastladığı ilk kısım olan kitap kapaklarında kullanılması da bu çekici özelliğindendir. 12. yüzyılda başlayarak, 300 yıl boyunca tezhip sanatının en çok başvurulan desen türü olarak dikkat çeken geometrik desenler, adından anlaşılacağı üzere, geometri dünyasında görülen şekil ve biçimlerden meydana gelmiştir. Diğer türlerin uygulandığı alanların hemen hepsinde geometrik desenler de, bunlarla birlikte kullanılır. Özellikle parçaların ayrıldığını kısımları vurgulamak üzere kullanılmasıyla, türünün en iyi örnekleri üretilmiştir. Padişahlar için yapılan gösterişli çadırların halatlarındaki örgüden ilham alınarak geliştirilen “zencerek” (Farsça “küçük zincir”) dönemin en çok kullanılan desenlerindendir.
Türklerin tarih sahnesine çıktığından beri tezhip sanatıyla iç içe oluşları, Büyük Selçuklu devrinden itibaren artış göstermeye başlamış, Yavuz Sultan Selim’in Tebriz’den İstanbul’a müzehhipler getirmesiyle de önemli gelişmeler yaşanmıştır. Yukarıda adını andığımız Şah Kulu ve Kara Memi’nin çalışmalarıyla, Kanuni Sultan Süleyman döneminde tezhip sanatı zirvesini yaşamış, çok sayıda renk ve motif bu dönemde sanata eklenmiştir. Lale Devri’nde, barok stilinden sonra ortaya çıkan ve daha zarif çizgilerin kullanıldığı Fransız rokoko sanatının tesirleri önemli ölçüde hissedilmiştir. Cumhuriyet döneminde ise yazı sanatlarının öğrenimi amacıyla “Hattat Mektebi”, daha sonra “Şark Tezyini Sanatlar Mektebi” adı altında faaliyetler yapılmış, 1936’da Güzel Sanatlar Akademisi’ne bağlanmıştır. Zamanla unutulmaya yüz tutmuş olan sanat, son 10 yıldaki çeşitli hamlelerle tekrar canlandırılmıştır. Bunun etkisiyle üniversiteler tezhip bölümleri adı altında müzehhipler yetiştirmeye başlamıştır.