Mentörlük yahut musahiplik klasik çağların soyluları için vazgeçilmez önemde tek kişilik bir kurum. Bu çağlarda devlet olmanın ölçülerinden biri de sultanın bir musahibe sahip olması. “Musahib” kelime anlamı itibariyle yakın kişi, akran, dost, arkadaş, kardeş demek. Uygulamada ise sultanın danışmanı anlamında. Buna ahlaki yönden bakınca sünnet olduğu söylenebilir. Ensar ile muhacirun birbirlerine musahip idiler. Hz. Ebubekir (r.a.) Hicret sırasında Efendimize (s.a.s.) musahip oldu. Fakat sultanın musahibi derken akıl hocası, danışman, mahremiyet içinde taktik veren, analist gibi modern devlet ve şirket yapısı içinde de gördüğümüz, çoğunlukla maddi faydayı gözeten bir pozisyon akla geliyor. IV. Murat ve İbrahim’in musahipliğini yapan Koçi Beğ’i benzerlerinden ayıran, Murat’a sunduğu meşhur risaledir. Risalenin kuru, net, açık seçik, edebiyatsız bir üslubu var. Tek meselesi sorunların tespiti ve çözüm önerisi. Bu bakımdan bürokratik bir şaheserdir. Metnin dikkat çeken bir tarafı da imasız, korkusuz, mesafesiz oluşu. IV. Murat gibi korkulması gereken bir padişaha yazılan bu risalenin bu kadar çekingenlikten uzak olması, meselelerin aciliyetiyle değil bize kalırsa padişahın otoritesinin Fatih-Kanuni dönemine göre eksikliğiyle ilgili olmalı. Ayrıca, Koçi Beğ, klasik düzene atamalar yaptığı, divana katılmadığı ve lükse düşkün olduğu için Kanuni’yi eleştirmekten de geri durmuyor. Yazı, yazana güç verir. Koçi Beğ’in fütursuzluğunun altında okuryazar bir bürokrat olması yatar. 15 ve 16. yüzyılların aksine, Koçi Beğ’in yaşadığı 17. yüzyılda askerler, alimler ve bürokratlar geniş halk topluluğuyla padişah arasında bir denge unsuru ve güç haline gelmişti. Bunun için Koçi Beğ’in belki en tipik mensubu olduğu 17. yüzyıl dünyası için bazı tarihçiler bugün “duraklama” yaklaşımını yıkıp “erken modern Osmanlı” yorumunu getiriyorlar. Bu elbette tartışmaya açık bir görüş; ama Koçi Beğ’in “hiç değişmeyen, uyum içindeki Osmanlı”yı anlatmadığı da çok açık.