Kara kavak ve söğüt ağaçlarının altında uzanan Kazak çadırlarının birinde, dünyaya henüz gelmiş bir bebeğin çığlıkları yükseliyordu. Seyhun nehrinin “inci” sularını yankısıyla dalgalandıran Korkut isimli bu çocuk, 20’li yaşlara geldiğinde, rüyasında gördüğü ak giyimli yaratıklar ona 40 yaşında öleceğini bildirecek ve bu olay sonrasında Korkut ölümsüzlük isteyecektir. Kendisine gelen her hastaya karşılıksız yardım etmesi üzerine, bir gün uykusundan Allah’ın “Ölümü kendin arzu etmedikçe ölmeyeceksin.” müjdesiyle uyanıp, doğduğu obanın karşı kıyısında son bulan 100 yıllık bir hayat yaşayacaktır.
Dede Korkut Kitabı’nda Oğuz Türklerinin hikayelerini anlatan, kimi kaynaklarca “Korkut Ata” olarak geçen bu yarı efsanevi bilgenin hayatı, bir halk rivayetinde bu şekilde anlatılırken, tarihi kaynaklarda birçok farklılık gösterir. Vezir ve hekim olarak İlhanlı hanlarına hizmet etmiş tarihçi Reşidüddin’in, Adem’den kendi yaşadığı döneme kadar tarih kayıtlarını içeren Cami’üt- Tevarih adlı eserine göre, Oğuzlar’ın Bayat boyundan olup, onuncu Oğuz hükümdarı olan Kayı İnal ve ondördüncü Oğuz hükümdarı Kanlı Yavguy’a müşavirlik yaptığı 295 yıllık bir hayat sürmüştür. Cem Sultan’ın şehzadeliği sırasında Ebu’l Hayr Rumi’nin kaleme aldığı, Rumeli’nin Türkleşmesinde büyük rolü bulunan Sarı Saltuk’un hayatının anlatıldığı Saltukname’de, Dede Korkut ile Osmanlılar aynı soydan gösterilir, bu soy da İshak peygamberin oğlu İs’e bağlanır. 15. yüzyılda yazılmış ve Hacı Bektaşi Veli’nin hayatının anlatıldığı menkıbe türü bir eser olan Velayet-name-i Hacı Bektaş-ı Veli’de, Korkut Ata, Oğuz padişahı Bayındır Han ve onun beylerbeyi Kazan ile aynı önemde anılır, bu şahsiyetlerin ölümünü Oğuzların dağılmasına denk tutulur. Reşidüddin’in aksine, Şeçere-i Terakime’nin yazarı Ebu’l Gazi Bahadır Han ise, onun Kayı boyundan olduğunu söyler.
Hayatı hakkında birbirinden farklı birçok bilgi bulunmasına karşın, Dede Korkut’un kişiliği neredeyse bütün kaynaklarda tutarlıdır. Dede Korkut Kitabı’na göre, Hz. Muhammed’e yakın dönemde yaşamış bir müslümandır. Türklerin yaşayış şekillerini, bozkır kanunlarını, kabile teşkilatını bilen, halka ve hükümdarlara akıl hocalığı yapan bir Oğuz büyüğüdür. Kökü, destan anlatıcısı, ozan ve bilgin anlamlarına gelen baksı geleneğine dayanır ve söyledikleri geçmiş ve gelecekten haberler taşır. Halk anlatılarına göre, efsanevi bir halk şairidir. Kırgız şamanlarına kopuz çalmayı Korkut Ata öğretmiştir. Kopuzun nasıl yapılacağını doğaüstü varlıklardan öğrenmiştir. Azerbaycan Türkleri’ndeki yaygın bir inanca göre her şeyin adını o koymuştur.
15. yüzyılın ikinci yarısında bugünkü Erzurum ve Kars dolaylarında yazıya geçirilen Dede Korkut Hikayeleri, Azeri lehçesiyle oldukça sade, yapmacıksız ve süsten uzak bir anlatımla yazılmıştır. Konuşma dili esas alınarak; deyimler, sıfatlar ve mecazlar halkın kullandığı şekliyle hikayelere dahil olmuş, eserin ritmi okuyucuyu duraksatmamak üzerine kurulmuştur. Kullanılan üstün dil; nesri, nazım hissi veren bir metne dönüştürmüş, aliterasyonlarla da zenginleştirilmiştir. Bu hikayelerde Oğuzların yaşayışlarına ilk elden tanık olmak mümkündür. Türklerin ahlakını, törelerini, inançlarını ve kahramanlıklarını barındıran bu hikayelerden, şefkati, şerefi, namusu, sadakati, yas tutmayı, ölüler için aş verme geleneğini, beylerin bir araya gelip eğlendiği “toy”ları; yani giyim kuşamdan ahlaki değerlere kadar Oğuz Türkleri’nin hayatında yeri olan her şeye dair önemli bilgiler edinebiliriz.