Braudel hiçbir tarihçiye nasip olmamış şekilde bir star kabul edilir. Tabii bu nasipte emeğinin, dikkatinin, yoğunluğunun payı çok fazla. Fransız Annales Tarih Okulu’nun devletin tarihinden toplumun tarihine geçiş projesinin Lucien Febvre ve Marc Bloch’tan sonra gelen ve zirvesine yerleşen ismi. Ustaları olan Febvre ve Bloch’a göre daha çok ekonomi ve coğrafyayla ve daha az insan ve zihniyetiyle, kültürüyle ilgilidir. Fernand Braudel, efsanevi Akdeniz Dünyası kitabının ötesinde özellikle bu üç ciltlik eseriyle, Maddi Uygarlık, Ekonomi ve Kapitalizm: XV-XVIII. Yüzyıllar kitabıyla tanınsa, okunmaya başlansa yeridir. Braudel bu kitapta sanayi devrimi öncesi Avrupa’nın ekonomik tarihini medeniyetin unsurları üzerinden işlemektedir. İnsanların günlük ekmeğinden sanayi devriminin hazırlayıcısı olmuş olan teknik icatlara, şehirleşmeden madenciliğe kadar medeniyetin maddi kısmını oluşturan her alanı sıkı bir gözden geçirmeye tabi tutarak kendi deyişiyle bir tipoloji ve bir model çıkarmaya uğraşmaktadır. Kitabın ilk cildi “Gündelik Hayatın Yapıları” adı altında medeniyetin esas figürü olan insanın günlük yaşayışının tarihini verme iddiasını taşımaktadır. “Mübadele Oyunları” alt başlıklı ikinci ciltte yazar basitten karmaşığa aynı tarihin ekonomik akışının mekanizmasını çözmeye çalışmaktadır. Üçüncü ve son cildi oluşturan “Dünyanın Zamanında” ise Braudel asıl vuruşunu yaparak tarih ve zaman anlayışını işlediği dönem Avrupasından çıkarmaktadır. Her üç ciltte, Braudel’in bütün önemli eserlerinde göze çarpan sonsuz ayrıntıcılık ve dikkat, bütün bu ayrıntıcılık ve merkezkaç yaklaşıma rağmen elden bırakılmayan bütünlük kaygısı okuyucuyu kuşatıp ele geçirmekte ve neredeyse bütün hükümlerini tartışmasız bir şekilde okuyucuya empoze etmektedir. Braudel okuyan herkes tarihçiliğin kralıyla karşı karşıya olduğunu ve ona karşı hile yapmanın imkansız olduğunu bilir. Ne var ki, Braudel’in bu fetihçi yönteminin bazı önemli kusurları da yok değildir. İnsan ve zihniyetinin ancak madde ve ekonomi bilgilerinden ve değerlerinden çıkarılabileceği yönündeki Braudel tarzı temel hüküm açıkça çürüktür. Tarihçinin materyalizmine bir diyeceğimiz yok. Fakat anlattığı tarihin yapıcısı da yine kuraldışılıktan başka kural tanımayan insan soyu olduğu için, Braudel’in tarihi, yorumu ile öne çıkan, tam da okuyucuyu ikna edip elinde tuttuğu noktadan itibaren çözülmeye başlayan bir tarih. Braudel tarihi metinde inşa etme azim ve kararına sahip olan Annales Okulunun amaçlarından bazılarını gerçekten gerçekleştirmiş bir yazardır ama Febvre’ün geçmiş zaman zihniyetlerini metne taşımaktaki gayret ve başarısını onda aramanın yeri olmadığı gibi, Marc Bloch’un Avrupa ve Avrupalının geçmiş dünyasını son derece kayda değer bölümlendirme ve tahminlerle bugüne çağırma yeteneğini Büyük Halefinde bulamıyoruz. Braudel sanıyoruz ki zaman içinde ölçüsüz çalışkanlığı ve sonsuz ayrıntıcılığı ve insansızlığı ile bütün tarihçilikten medeniyet tarihçiliğine doğru kayarak asıl yerini bulacak ve okuyucunun gözündeki ışıltısının bir kısmını kaybedecektir. Ne var ki, bunun yıkıldığını değil henüz tam olarak aşındırıldığını söylemek bile zor. Braudel’i aşmak Braudel öncesi yöntemleri benimsemekle mümkün olabilecek değildir. İbn Haldun yöntemce nasıl aşılamayıp yüzyıllar boyunca aşındırılarak sonunda bir yerlerde terk edilmiş ve kendi bağımsız fakat kısmi ve şarta bağlı var oluşunu kazanmışsa, Braudel’i de belki daha kısa bir zaman içinde benzeri bir kader bekliyor. Yani bir yerde Braudel’i Braudel’den kurtarmak gerekiyor; bu da içi ve dışıyla, çerçevesi, öncülleri ve ardıllarıyla üstadın eserini eskitmekle olabilecektir.