Malazgirt Savaşı’nın hem Türk tarihinde hem dünya tarihinde yeri büyüktür. Türkler için önemlidir, çünkü hep hayali kurulan Anadolu topraklarını yurt edinme fırsatı sunmuştur; dünyanın geri kalanı için de kayda değer bir olaydır, çünkü o zamana kadar yenilmesine imkansız gözüyle bakılan Bizans İmparatorluğu bozguna uğramış, çöküşü resmen başlamıştır.
Orta Çağ boyunca kudretini sürdüren Bizans İmparatorluğu, IX. ve X. Konstantin yönetimi altında bir nevi gerileme dönemine girmiş, orduları güç kaybetmeye başlamıştı. Bizanslılar ve Selçukluların ilk ciddi çarpışmaları da bu döneme rastlar, çünkü Selçuklular Anadolu’ya doğru ilerleme isteğindedir. Üstünlüğün sürekli olarak bir taraftan diğerine geçtiği bu dönemden sonra 1068’de meşhur imparator Romen Diyojen tahta geçer. Önceliği orduyu bir dizi reformdan geçirip yeni seferlere göndermek olan Diyojen, derhal Selçuklular üzerine harekete geçer. Bu karşılaşmanın sahnesi Suriye’dir. Bizanslılar önce Menbiç’i ele geçirip zafer elde eder, fakat kısa bir süre sonra Selçuklular dizginleri ele geçirir ve Bizans ordusu yenilgiye uğrar. Büyük Selçuklu hükümdarı Alp Arslan bu yenilgiden ziyadesiyle faydalanabilecekken bir barış antlaşması yapmayı seçer; çünkü onun asıl hedefi Mısır’daki Fatımi Halifeliğidir, bir an önce oraya gidip kendisinden yardım isteyen Müslümanlara elini uzatma düşüncesindedir. Böylece 1069’da iki devlet arasında bir barış antlaşması imzalanır. 1071 senesinin şubat ayında Diyojen, bu antlaşmanın yenilenmesi için Alp Arslan’a elçiler gönderir, Halep üzerinden Mısır’a ulaşma niyetinde olan Alp Arslan bu isteği memnuniyetle kabul eder; fakat bunun Diyojen’in planının bir parçası olduğundan bihaberdir. Diyojen, Alp Arslan’a bu zeytin dalını uzatırken aslında ordularının toparlanması ve Selçukluların aldığı Ermeni toprakları ile Malazgirt’in geri kazanılması için zaman kazanmaya çalışmakta, Alp Arslan’ı barışçı bir ortamın varlığına inandırarak oyalamak istemektedir.
Bizanslılar Bulgar, Slav, Alman ve Ermeni askerlerin yanı sıra Peçenek, Oğuz, Kıpçak gibi Türk boylarından askerlerden oluşan ordusuyla Anadolu’ya doğru harekete geçer. Sefer ne kadar zorlu olsa da Diyojen kaybedilen toprakların geri kazanılacağına inanmaktadır; çünkü Alp Arslan’ın bölgede olmadığını zannetmektedir. Oysa Selçuklu hükümdarı büyük bir orduyla çok yakındadır, üstelik Diyojen onun yeri hakkında hiçbir fikir sahibi değilken, o Diyojen’in nerede olduğunu, ne yaptığını son derece iyi bilmektedir…
Bizanslıların ilk karşılaşmada elde ettiği başarı, Selçukluları geri çekilmeye zorlar; fakat ordu son derece akıllı bir şekilde geri çekilir, tepelerin arkasına konuşlanıp gizlenir ve Bizans ordularının kendilerini görüp saldırıya geçmesini imkansız kılar. Zafer günü 26 Ağustos’ta ise Alp Arslan cuma namazından sonra ordularını toplar, muharebe için hazırlar. Bizans ordusu Selçukluları kuşatmaya çabalarken Selçuklu ordusu da Türklerin meşhur savaş taktiği olan hilal pozisyonunu alır. Hilalin iki ucu Bizans ordularını kuşatır; fakat Bizanslılar üstünlük sağlamayı başarır. Bunun üzerine vur-kaç taktiğine yönelen Selçuklu orduları, Bizans ordusundaki karışıklıktan da faydalanarak tekrar saldırıya geçer ve bu sefer muvaffak olur. Bizans ordusu, içindeki muhtelif unsurların kaçması, taraf değiştirmesi gibi nedenlerin üstüne bir de bu yenilgiyi alınca büyük bir zarara uğrar. Üstelik İmparator Romen Diyojen ele geçirilmiştir.
Romen Diyojen’in Alp Arslan tarafından bir savaş esiri değil de misafir bir hükümdar olarak ağırlandığından birçok kaynakta bahsedilir. Rivayete göre, Alp Arslan savaştan sonra ilk karşılaşmalarında Diyojen’e kendisinin yerinde olsa ne yapacağını sorar, Diyojen’in “kendisini öldürüp şehrin sokaklarında sergileyeceği” cevabını vermesi üzerine “Benim cezam çok daha ağırdır, seni bağışlıyor ve serbest bırakıyorum” der. Gerçekten de yazılı bir antlaşmaya varılmasından sonra Alp Arslan, Diyojen’i yanına refakatçi askerlerini vererek memleketine yollar. Alp Arslan’ın bu yüce gönüllü tavrı, Anadolu fetihlerinden sonra Hıristiyan halkın kendisine neden “Sultanu’l-Adil” (Adil Sultan) dediğini de açıklar niteliktedir.
Malazgirt Zaferi, Bizanslılar için sonun başlangıcı, Selçuklular içinse kendi başına bir başlangıç olmuştur. Türkler, yüzyıllar boyunca yuva edinecekleri yepyeni bir yurda kavuşmuş, medeniyetlerini farklı coğrafyalara taşıma fırsatı bulmuştur.