Açık veya kapalı bir alandan, etrafı çevrili diğer bir mekana, yapıya veya odaya girişi sağlayan genişliği ifade eden kapılar, kullanışlarına ve onları üreten uygarlıklara göre farklı biçimler, farklı isimler alır. Günlük hayatımızda kullandığımız tek kanatlı kapıların aksine, bir muhafızın kontrolünde olan kale ve saray kapıları çift kanatlıdır ve planlanması dışarıdan açmayı zorlaştırıcı bir biçimde yapılmıştır. Eğer bu kapının önemi, savunma mekanizmalarıyla korunmasını gerektiriyorsa, bunlara “müstahkem kapı” denir. Anıtsal bir tür sayılabilecek taçkapılar ise; yapıların giriş kısmına odaklanılması ve silmelerle bu alanın dikkat çekici şekilde tasarlanmasıyla ortaya çıkmıştır. Emevi ve Abbasi dönemlerinde, İslam mimarisi büyük kapılar üzerine yoğunlaşırken, Türk mimarisinin en eski anıtsal kapısı Karahanlıların yaptırdığı Özbekistan’ın Tim şehri yakınlarındaki 978 tarihli Arap Ata Türbesi’nde karşımıza çıkar.
Kapıların kendilerine has görünüşleri, alınlık kısımlarında meydana gelen üçgen boşluklara süslemeler yapılmasıyla oluşur. Yapının kim tarafından ne için yapıldığını içeren, kültür ve sanat tarihi bakımdan önemli bir konuma sahip inşa kitabeleri de bu boşluklara kazınır. Kapıların belli yüzeyleri de, dinî cümleler ve ayetlerin “kufî” ve “nesih” gibi hatlarla yazılışıyla doldurulur. Figürlü, geometrik, bitkisel veya sade süslemelerle görsel zenginliği artan kapılar; tuğla, kesme taş, mermer gibi malzemelerden elde edilir. Süsleme ve kullanılan malzemelerdeki bu değişim de yapıldığı devir ve bölgeyle ilişkilidir.
Türk mimarisinde yaygınca kullanılan taçkapılar genelde ana giriş cephesinde olur. Osmanlılar bu ana girişe genellikle “cümle kapısı” Avrupalılar ise “portal” demiştir. Karahanlı, Gazneli ve Büyük Selçuklu kapıları “piştak” olarak adlandırılır ve duvarlardan yukarıya taşan veya arkada kalan iskeleti gizlemek için kullanılır. Taçkapıların yalnız giriş cephesinde olmadığı; bazen iki ve hatta dört cephede birden bulunduğu yapılarda ise, yan cephelerdeki kapılar genellikle gösterişsiz olur.
Kapıların isimlendirilmeleri, yalnız teknik birtakım bilgilere göre değil, kapıyı kullanan insanların sosyal sınıflarına göre de farklılıklar gösterir. Topkapı Sarayı’ndaki Fatih Sultan Mehmet’in yaptırdığı Bab-ı Hümayun buna bir örnektir. Parçası olduğu yapının tipine göre de kale veya konak kapısı gibi isimler alırken, Babıali ve ağa kapısı gibi söyleyişlerde de, devlet işlerinin görüldüğü binalar kastedilir.