Descartes’ın Kartezyen düşünceye katkısı ve bu düşünce üzerindeki belirleyiciliği tartışılır. Hıristiyan ruhban sınıfının yüzyıllar boyu tekelinde tuttuğu ve teolojik önyargılarının ve kilise veya manastır duvarlarının dışına çıkmasına izin vermediği bir şeyin, yani felsefi düşüncenin bir serbestiyet ve yaygınlık kazanacağı mukadderdi zaten. Konuya ve bu yoldaki gelişmelere katkısı olanların bir listesi yapılsa, herhalde felsefi metin üreten Kilise babalarının adedinin binlerce katına ulaşılacağı açıktır. Descartes, teknik olarak bu upuzun listenin tek veya en parlak yıldızı olmadığı halde deneme türü içinde, metafizik araştırma ile ve sağduyu anlayışı üzerinden gelişen felsefe veya yeni Batı felsefesi onun adını almıştır. Descartes’ın Kartezyen düşünceyle ilişkisi, mesela Karl Marx’ın Marksizmle ilişkisine benzemez. Marx, düşüncesinin gelişmekte olduğunu duyurabilmek için “Ben Marksist değilim, ben Marx’ım,” derken aslında önemli oranda üslup oyunu oynuyordu. Marx’ın düşüncesi, Marksizmi bile isteye yaratmıştır. Descartes ise Kartezyen düşünceyi yarattığından habersiz olarak göçüp gitmiştir. Descartes’ın bütün ayrıcalığı, bizzat ona veya genel olarak Kartezyen düşünceye karşı çıkanların bile onu refere edip durmalarıdır. Metot Üzerine Konuşma’yı bugün hâlâ yaşatan bir şey varsa, o da Descartes üzerine konuşmanın henüz tamamlanmamış olmasıdır. Belki de son büyük denemeci sayılması gereken, yazılarına “Varyete” genel başlığını uygun görecek kadar denemeciliğin farkına ve zevkine varmış olan Paul Valéry, Metot Üzerine Konuşma’nın önemli tarafının ben-merkezciliği, Je (Ben) ve Moi (Ben, Bana) zamirlerinin kitapta stratejik bir yer işgal etmesi olduğu görüşündedir. Yoksa Descartes’ın muhakemesi yaşamıyor bugün. Avrupa’nın büyük denemecilerinin hiçbirinin, ne Bacon ve Montaigne’in ne de Descartes ve Valéry’nin muhakemesi, iddiaları ve teemmülleri yaşıyor artık. Yaşayan yegane unsur Je ve Moi’dır; öznelliktir, insan-merkezli veya ben-merkezci bakış açısının hakimiyetidir. Biz Türkler “Bence” ile alay etmeyi sürdürdüğümüz sürece, Kartezyen düşünceye karşı aşılanmış halimiz de devam ediyor. Bence diyebilen ve demeyi de erdem sayan tek tük “entelektüeller” ise, giderek milletin bir mensubu ve unsuru olmayı ret ve inkara yönelmektedirler. Bunların başka milletlere unsur olduklarını düşünme hakkımız var. Descartes ise şaşırtıcı bir şekilde Fransız’dır. Je ve Moi kadar Fransız. Bundan sonra da böyle kalacağı açıktır. Bizim “bence”ciler bir uyanıklık yapıp onu Fransızlarla paylaşmayı beceremezlerse tabii.