Pek az eser hayatımıza Mevlid kadar girebilmiştir. Yüzyıllardır doğum, nikah, cenaze, kandil gibi pek çok toplantı anında mevlid okunur. Mevlid için cami ve cemaatte yaşayan edebiyat eseri diyebiliriz. Bugün bazı vaiz ve hatipler özellikle Cuma vaazları ve hutbelerde Yunus Emre ve Mehmet Akif gibi şairlerden beyitler, dörtlükler okuyorlar. Kur’an kurslarında çocuklara Aşık Yunus ilahileri söyletilir. Ama hiçbir şair, hiçbir edip Süleyman Çelebi kadar camie yerleşmiş denemez. Mevlid-i Şerif neden iktiza etti; yani Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.) doğumu için özel bir epik eser, kısa bir mesnevi yazmak nerden akla geldi? Bunda Osmanlıların Hıristiyan Batılılarla cihatın, vurkaçın dışında da sürekli birlikte ve karşı karşıya yaşama deneyiminin rolü olabilir. Hıristiyanlar Hz. İsa (a.s.) için çokça metin yazmışlardır. Şiilerse Hz. Ali (r.a.) ve ehli beyt övgüsü yolunda sayısız eser vücuda getirdiler. Bizde de klasik olarak naatler vardı. Mevlid-i Şerif veya şairinin verdiği isimle Vesiletü’n-Necat, bu anlamda, naatten ibaret değildir. Mevlid, münacat ve naat, doğum, mucizeler, Mirac, vefat ve dua bölümlerinden oluşuyor. Birçoğumuz, her satırını ezbere bilmesek bile, kulak hafızamızda yaşatırız Mevlid’i. Bir rivayete göre, Süleyman Çelebi, Peygamber Efendimiz’in de diğer peygamberlerden herhangi bir tanesi olduğunu iddia eden bir Şii vaize kızdığı için Mevlid-i Şerif’i yazmaya girişmiş. Biz bu rivayetin çok da mantığı olmadığını düşünüyoruz. Bu tür bir olay en fazla vesile olmuş sayılabilir. Asıl mesele, Türk edebiyatının tam da Mevlid’in yazıldığı 15. yüzyıl başlarında her anlamda varlık ortaya koyma çabasıydı. Gerek lirizmde ustalık gösterebilmek gerekse farklı biçim ve temalara sahip epik eserler ortaya koymak bu çabanın göstergeleri sayılmalı. Bir toplumun esas değerlerinin öne çıktığı böyle bir varlık ispat çabası içinde övgüye değer kişilerin başında Peygamber’in anılması şaşırtıcı olmasa gerek. Peygamber Efendimiz’in doğumu için yazılan Mevlid, Osmanlı klasik şiirinin doğuşuna tanıklık eden eserlerdendir. Böylece iki doğum iç içe bulunmuş oluyor. Öyle bir doğum ki hâlâ capcanlı. Her iki anlamda da.