İtalya’nın en ufak şehirlerinden bir tanesidir Mirandola. Hatta öyledir ki birçok kimse varlığından dahi habersizdir. Olsa olsa adını en son 2012 yılında bu bölgede gerçekleşen şiddetli bir depremden sonra gazetelerin bir köşesinde rast gelmişizdir. İtalya’nın birçok kentine nazaran turizme de katkısı yoktur. Tarihte de çok büyük bir rol oynamamıştır. Venedik ve Floransa gibi Rönesans döneminde – eğer böyle bir dönem varsa – ön plana çıkan şehirlerden biri değildir. Peki Mirandola’yı hakkında bir yazı yazacak kadar kıymetli kılan nedir? Esasen, XV. yüzyıla damgasını vuran bir şahıstan başkası değildir. Bu şahıs ise kısacık hayatına önemli başarılar sığdırmış olan Giovanni Pico della Mirandola’dır.
Giovanni Pico della Mirandola 24 Şubat 1463 tarihinde bu şehirde dünyaya gelmiştir. Mirandola Lordu, Gianfrancesco Pico’nun en küçük çocuğu olan Giovanni Pico, henüz 10 yaşında Avrupa’nın ilk üniversitelerinden olan Bologna’da hukuk eğitimi almaya başlamıştır. Bundan üç sene sonra annesinin vefatı üzerine Bologna Üniversitesi’ndeki eğitimini tamamlamadan Ferrera Üniversitesi’ne felsefe eğitimi almak üzerine gider. Giovanni Pico eğitimini tamamladıktan sonra, önce Padova Üniversitesi’ne daha sonra da Paris Üniversitesi’ne gider. Paris Üniversitesi’nde neredeyse 900 tez savunduğu zaman daha 23 yaşındadır. Latincenin yanı sıra erken yaşta antik Yunanca öğrenir, bu dillerin yanı sıra Arapça ve İbraniceye de oldukça hakim olan Giovanni Pico’nun savunduğu tezler ise Papalık tarafından Hristiyanlığa aykırı olduğu gerekçesiyle yasaklanır.
Giovanni Pico’nun bütün tezlerine önsöz tadında olan eserinin adı Oratio de Hominis Dignitate yani İnsan Değeri Üzerine Söylev’dir. Bu yazısı aslında felsefi düşünce tarzını anlamak adına oldukça önemli bir eserdir. Kısaca bahsetmek gerekirse, bu eseri ile Giovanni Pico, insanların en önemli görevinin bilgiye ulaşmak adına durmadan araştırma yapmak olduğunu söyler. Ayrıca, insanın Tanrı’nın yeryüzündeki yansıması olduğuna inanıyordu. Neoplatonist anlayışın etkilerinin görülebileceği eser Rönesans döneminin bir manifestosu olarak da algılanabilir. Zira, bugün dahi Türkçeye çevrilen kitabın alt başlığı Rönesansın Manifestosu’dur. Bu metin ayrıca, Avrupa ve özellikle İtalya’nın şehir devletlerinde hümanizm akımının hızla yayıldığı XIV. ile XVII. yüzyıllar arasındaki düşünce sistemine temel hazırlayan metinlerden birisi olarak da kabul görür. Bir bakıma da düşünceleri ve izlediği yollar bakımından ne Orta Çağ Avrupası’na ne de Rönesans dönemine aittir.