Köprülü’nün 1934’te Paris Üniversitesi’nde Fransızca olarak verdiği üç konferansın metnidir. Kitap ertesi yıl İstanbul’da Fransızca olarak yayımlanmış, birkaç yıl sonra Rusçaya, 1955’de Hırvatçaya tercüme edilmiş; ancak 1959 yılında yazarı tarafından Türkçe olarak yayımlanabilmiştir. Bu kitabın önemi (dolayısıyla eskimezliği), konusunu işleme tarzındadır. Batılı tarihçilerin bile efsanelere dayanarak tahminler yürüttüğü ve her şeyi yalnız siyasi vakalarla açıklamaya çalıştığı bir konuda Fuat Köprülü, Fransız Annales Okulu’ndan belli oranda etkilenmiş olarak, “kuruluş”un toplumsal örgüsüne eğilmiş, efsanelerin Osmanlı’ya özgü olmadığını, Osmanlı’dan önceki İslam-Doğu devletlerinde de sıkça karşılaşılan ve yeni devleti meşrulaştırma amacına hizmet eden hikayeler olduğunu açıklamış, kısacası konuyu kitabın önsözünde belirttiği gibi doktrinden realiteye taşımıştır. Bugün artık bilimsel çalışmaların bile realiteyi tam yansıtmadığını, Köprülü gibi tarihçilerin titiz incelemelerinin ve muhakemeye dayalı çözümlemelerinin de doktrine ait bir tarafı olduğunu, kısaca siyasi bir tarafı olduğunu biliyoruz. Kitap bu bakımdan da önem kazanmış ve bugün de bu önemi korumaktadır. Zira Türk tarihçiliğinin Oryantalizme, Türkiye’nin Batıya (ona uyarlanarak da olsa) verdiği cevaplardan biri olmuştur. Köprülü Annales Okulu’nun etki alanını Türkiye’ye doğru genişletirken bir yandan da özellikle bu kitabıyla modern Türk tarihçiliğini daha oluşum aşamasında Batı tarihçiliği karşısında geçerli kılıyordu. Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, Köprülü önsözde sürekli “küçük kitabım” dese de Anadolu’nun nasıl Türkleştiğini çağın geçerli tarih anlayışı ile ortaya koyduğu için büyük bir işlem gerçekleştirmiştir. Türklerin Anadolu’yu işgal ederek değil, oraya hayat vererek, kendilerinden önceki hayata kendi hayatlarını dahil ederek fethettiğini bilimsel bir dille ortaya koymuştur. Köprülü’nün toplum merkezli tezi sonradan, belge tarihçiliğinde maharet gösteren ve maalesef düşünür tarafı pek gelişmemiş bir kısım öğrencilerinin ve son dönemin Amerika merkezli Türkiye tarihçilerinin ihanetine uğradıysa da, bunlar “gaza ideolojisi” dedikleri ve kendileri dışında kimsenin pek anlamadığı Batılı ve belirsiz bir teze sarıldılar, parlaklığını bugün de koruyor.