Çarşı kavramı, Türk-İslam kültürü içerisinde tarih boyunca alışverişten öte bir anlam taşıdı. Tarihi Selçuklu dönemine uzanan ve Osmanlı şehirlerinin kalbi konumunda olan çarşılar, alım-satım başta olmak üzere çeşitli ekonomik etkinliklerin yürütüldüğü mekanlar olmanın ötesine geçerek her kesimden kent sakinini buluşturan birer kamusal alan işlevi üstlendi.
Osmanlı kent yapısını konu alan çalışmaların hemen hemen hepsinde, çarşıların toplumsal etkileşimin başlıca merkezlerinden biri olarak ele alındığı görülür. Diğer bir deyişle, Osmanlı kentlerinde ticaretin yürütüldüğü ve çarşı olarak adlandırılan mekanlar, kentte gerçekleşen toplumsal ve ekonomik faaliyetlerin de merkezidir.
14. yüzyılla birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nda hız kazanan ticari faaliyetlerin, özgün bir mimarî yapıya sahip olan çarşıları kentler bazında ön plana çıkardığı söylenebilir. Çarşıların işleyişine bakıldığında ise Selçuklu Dönemi’nde belli bir standarda sahip olmayan bu tip yapılanmaların, Osmanlı’yla birlikte giderek düzenli bir şekle büründüğü görülür. Örneğin, dükkanların açılış ve kapanışlarının belli kurallara tabi tutulması gibi düzenlemeler, Osmanlı yönetimiyle birlikte çarşı kültürüne girmiştir.
Paul Dumont ve François Georgeon tarafından derlenen “Modernleşme Sürecinde Osmanlı Kentleri” isimli çalışmada, geleneksel Osmanlı kent yapısı üçe ayrılarak incelenir. İlk kısım yönetimin merkezi olan ve ticaretin gerçekleştiği “İçkale ve kale” bölgesiyken, ikinci kısım halkın ikamet ettiği konut alanlarıdır. Üçüncü ve en dışta kalan bölge ise “Kale altı” olarak bilinir ve bu kısımda pazar gibi yerleşik olmayan ticari etkinlikler yürütülür. Çarşıların konum açısından kaleye yakın yerde inşa edilmesi ticari malların güvenliğini sağlama yöntemi olarak yorumlanır. Gündelik hayatın en uğrak mekanı sayılabilecek bu yapılar, halkın alışveriş dışındaki ihtiyaçlarına da cevap verecek şekilde düzenlenerek özgün bir çarşı kültürünün gelişmesine imkan verir. Çarşıların yakınına inşa edilen merkez camileri (Cuma Camisi veya Ulu Cami olarak da bilinir) ve hamamlar, bu kültürü oluşturan temel unsurlardır.
Osmanlı’da çarşı denildiğinde akla ilk gelen iki kavram arasta ve bedestendir. Arasta karşılıklı sıra dükkan anlamına gelir ve külliyelere gelir sağlamak amacıyla bu kurumların çevresinde inşa edilmişlerdir. İstanbul’daki Mısır Çarşısı, alışveriş faaliyetlerinin günümüzde de devam ettiği tarihî arastaların en güzel örneklerinden biridir. 15. yüzyılda yaygınlaşmaya başlayan bedestenler ise benzer malların üretildiği ve arastalara nispetle daha kıymetli ürünlerin alınıp satıldığı yerlerdir. Bursa ve İstanbul Kapalıçarşıları ise bedestenlerin meydana getirdiği alışveriş merkezleridir. Bu iki yapı, barındırdıkları dükkanlar ile birlikte çarşının temellerini oluşturur.