Bugün hemen hemen hepimizin hayatının ayrılmaz bir parçası kahve. ‘Modern’ dünyanın gereklerini -sabah erken kalkıp işe gitmek veya iş yetiştirebilmek adına gece geç saatlere kadar çalışmak- yerine getirirken uyanık kalabilmek için çoğunlukla kahvelere sığınıyoruz. Evde içilen anam babam usulü kahvelere bir de son yıllarda güzel dekorasyonlu, sakin, küçük kahve dükkanları eklendi. Bununla birlikte, hayatımızın neredeyse merkezine oturdu kahveciler ve kahveler. Dünyanın dört bir yanından, farklı lezzetlerde, farklı üretim süreçlerinden geçen kahveleri tüketiyoruz. Peki bu coğrafyaya kahve ilk olarak ne zaman geldi? Nasıl tüketildi ve nasıl sosyal hayatın ayrılmaz bir parçası haline geldi?
Bu sorunun cevabını ararken birçok kitap ve makale karıştırmak gerekiyor. Zira hemen hemen her kaynakta Osmanlı coğrafyasının kahve ile tanışması hakkında farklı tarihler yazılıyor. Kesin olarak bir yıl vermek pek mümkün olmasa da kahvenin Osmanlı topraklarına ilk adımını II. Selim zamanında, Arap Yarımadası’nda yapılan fetihlerden sonra attığını söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Zaten birçok kaynak 16. yüzyılın başında değişik yıllara referans vermektedir. Kahvenin anavatanı olarak kabul edilen Yemen, 1517 yılında ilk defa ve daha sonra 1538 yılında Hadım Süleyman Paşa tarafından yeniden fethedilir. Net bir kaynak olmaksızın, Yemen’in fethinin Osmanlıların kahve ile tanışması konusunda önemli bir rol oynadığı aşikardır.
Bunun yanı sıra, diğer birçok konuda olduğu üzere Osmanlı’da kahve kültürü ve özellikle de kahvehaneler çalışılırken payitaht yani İstanbul temel alınır. Bu konuda tarihçilerin ulaşabildiği en çok belge İstanbul’da bulunan kahvehaneler üzerinedir. Bunlardan bir tanesi de Osmanlı müverrihlerinden İbrahim Peçevi Efendi’ye ait Tarih-i Peçevi’dir. Peçevi eserinde İstanbul’da açılan ilk kahvehanelerin Tahtakale civarında 1554 yılında Halepli bir tüccar olan Hakem ile Şamlı Şems tarafından açıldığını söyler. Tabii ki Peçevi’nin verdiği tarih hakkında elimizde net bir belge yoktur ve burada esas alınan Peçevi’nin sözlerinden başka bir şey de değildir.
Osmanlı’da ve özellikle İstanbul’da 16. yüzyılın ortalarında ortaya çıkmaya başlayan kahvehaneler, çok kısa bir süre içerisinde hızlıca yaygınlaşır. Hemen hemen her mahallede açılan kahvehaneler zaman içerisinde bir de meslek gruplarına yönelik olarak açılmaya başlar. Bu yaygınlaşmayla birlikte kahve sadece bir içecek, kahvehaneler de bu içeceklerin tüketilmekte olduğu mekanlar olmaktan çıkmaya başlar. 17. yüzyıldan itibaren Osmanlı’nın yıkılışına kadar ve hatta Cumhuriyet döneminde dahi çok önemli bir sosyal mekan olarak rol oynar.
Kaynakça
Ahmet Yaşar, Osmanlı Şehir Mekanları: Kahvehane Literatürü
Jane Hathaway, The Ottomans and the Yemeni Coffee Trade