Bu yazı dizisinin ilk kısmında kahvenin Osmanlı coğrafyasına nasıl geldiğini ve ilk kahvehanelerin nerede, ne koşullarda açıldığından bahsetmiştim. 16. yüzyılda kahveyle tanışan Osmanlı tebaası ve birçok meslek grubu için kahvehaneler sonraki yüzyıllarda ise çok daha önemli bir rol oynamaya başladı. Kahvehaneler her ne kadar günümüzde – Avrupai caféleri saymazsak – daha geleneksel mahallelere hapsolmuş olsa da Osmanlı döneminde bu durum daha farklıydı.
16. yüzyılda ilk kahvehanelerin açılmasından sonra özellikle payitahtta önemli bir kahvehane kültürü oluşmaya başladığını söylemek sanıyorum yanlış olmayacaktır. Kahvehaneler, İstanbul’da Tahtakale başta olmak üzere farklı mahallelere yayılmaya başladı. Bir anlamda bugün bildiğimiz mahalle kahvehanelerinin temelleri atılmış oldu. Lakin kahvehaneler mahalle aralarında kalmadı ve daha büyük bir kitleye ulaşmaya başladı.
Sosyal olarak oynadıkları öneme de bağlı olarak birçok meslek grubuna ve sosyal çevreye yönelik kahvehaneler 17. yüzyıldan itibaren Dersaadet’te yer almaya başladı. Bu kahvehane türlerinden göreceli olarak ilk ve daha yaygın ortaya çıkanları ise esnaf kahveleridir. Esnaf kahveleri gerek farklı meslek gruplarının gerekse belli bir esnaf grubuna ait mekanlar olarak çoğunlukla Eminönü-Ayvansaray ve Beyazıt-Aksaray arasında kurulmuştur.
Benzer şekilde, belli zümreye ait başka bir kahvehane türü de yeniçeriler tarafından kurulmuştur. Yeniçeri kahvehaneleri de adından anlaşılabileceği üzere daha sık yeniçeriler tarafından kullanılan mekanlar olarak İstanbul’da ortaya çıkmıştır. Özellikle 17. Yüzyıl’dan başlayarak Yeniçeri Ocağı’nın da dönüşüm yaşadığı yüzyıllarda özellikle bu kahvehaneler çok önemli bir rol üstlenmiştir. 1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nın da kaldırılmasıyla yok olan Yeniçeri kahvehaneleri de yerini Tulumbacı kahvehanelerine bırakmaya başlamıştır.
Osmanlı dönemi İstanbul’unda karşımıza çıkan bir başka kahvehane türü ise meddah kahvehaneleridir. Türk-İslam kültüründe önemli bir yer tutan meddahların gösterilerini düzenlediği ve yukarıda sayılan kahvehane türlerinden – bir araya getirdiği kesim göz önünde bulundurulduğunda –mahalle kahvehanelerine yakın bir tür olarak görebiliriz meddah kahvehanelerini. Bir esnaf grubunun ya da zümrenin ziyarette bulunduğu bir mekan olmaktan ziyade bir kültürel etkinlik alanı olarak görebiliriz meddah kahvehanelerini.
Tabii ki 17. yüzyıldan itibaren payitahtın hemen hemen her yerinde bulunabilecek kahvehane türleri bunlarla sınırlı değildi. Mahalle, esnaf, yeniçeri, tulumbacı ve meddah kahvehanelerinin yanı sıra aşık ve semai kahvehanelerinden de bahsetmek mümkündür. Bu kadar yaygın ve çeşitli kahvehanelerin bulunması da takdir edersiniz ki klasik sonrası dönem boyunca Osmanlı başkentinin sosyal hayatını da şekillendirmekte büyük bir rol üstlenmiştir.
Kaynakça
Cem Sökmen, Aydınların İletişim Ortamı Olarak Eski İstanbul Kahvehaneleri