18. yüzyıla kadar, Lonca teşkilatıyla yürütülen sanayi faaliyetleri, Osmanlı’yı bu alanda öncü konuma taşımıştı. Çinicilik, dokumacılık, gemi imalatı gibi alanlarda ileri düzey bir sistem yerleşmişti. Tekstil ürünleri, silah, deri ve cam gibi eşyalar da kolaylıkla ihraç ediliyor, bazı lüks maddeler hariç her şey imparatorluğun sınırları içinden karşılanıyordu. Bu sırada, Avrupa yeni buluşların ışığında farklı bir sanayi oluşturmaya başladı. Birleşik Krallık’taki buharlı makineler üretime katkı sağlamaya başlayınca, makineleşmiş endüstri doğdu ve kısa sürede tüm dünyada yeni bir dönem başladı. Kitle toplumu, sınıfların değişimi, sosyalizm ve hızlı nüfus artışı makineleşmenin bir sonucu olarak ortaya çıktı. Osmanlı’nın bir sanayi devleti olarak gerilemesi de bu döneme denk düşüyor. Kapitalist ve büyük hacimli üretim, Osmanlı’nın el imalatına dayalı küçük sanayi kuruluşlarının sonunu hazırladı. Bunlara bir de yabancılara verilen kapitülasyonların milli sanayiyi tahrip etmesi de eklenince, Osmanlı yalnız bir hammade deposu ve Avrupa’nın pazarı haline geldi.
Osmanlı’da çöken sanayi ilk toparlanma sinyallerini 1863’te verdi. “İslahi Sanayi Komisyonu” bazı tedbirler almak ve fabrika kurmak üzere toplanmıştı ama kapitülasyonlar ve diğer siyasi sebeplerle istenilen sonuç tam anlamıyla alınamadı. 1914’te “Teşvik-i Sanayi Kanunu”, fabrika kurmak isteyenlere arsa vermek ve onları vergiden muaf tutmak için yürürlüğe konuldu ama görüldüğü üzere bu tarih 1. Dünya Savaşı’nın başladığı tarihtir. Osmanlı’nın makineleşmiş Avrupa karşısında sanayisini düzeltme teşebbüsleri İslahi Sanayi Komisyonu’nun kurulduğu ve Teşvik-i Sanayi Kanunu’nın çıkarıldığı tarihe kadar irili ufaklı fabrikalarla sınırlı kalmış, sermayenin yalnız %15’i Türklerin eliyle oluşturulmuştur. Osmanlı’nın son yüzyıldaki bu sanayi atılımları, askerin çuha ihtiyacını karşılamak üzere kurulan Hereke Fabrikası, harp sanayi tesisi olan Tophane-i Amire; İstanbul, Gelibolu ve İzmir’deki baruthaneler, daha sonra dokumacılığın da yapıldığı Feshane, Beykoz’da kurulan deri ve kundura fabrikası, Küçükçekmece’deki kibrit fabrikası ve diğer girişimleri kapsar.
Miras olarak Osmanlı’dan uygun nitelikle sanayi kuruluşu devralamayan Türkiye Cumhuriyeti’nde, Kurtuluş Savaşı’nın bitmesiyle beraber sermayeyi elinde bulunduran azınlıkların ülkeyi terketmesi, artık iç kaynaklara bağlı bir sanayinin oluşturulmasını zorunlu kıldı.