Osmanlı’da basın ve yayın aslında İbrahim Müteferrika’dan çok daha önce başlamıştı. 1495’te Hz. Musa’nın “Beş Kitap” adlı eserini basmak üzere Samuel ve Nahmes adlı iki kardeş bir basımevi kurmuşlardı. Bunu izleyen yüzyılda da çeşitli Musevi ve Ermeni basımevleri çoğalmıştı. O dönem binlerce insan geçimini el yazmasından sağladığı için, kitaplar Türkçe basılmıyordu. Kitapların yanında, Osmanlı topraklarında çıkan ilk gazeteler de yabancı dilde, genellikle Fransızca olarak basıldı. Haberler Bülteni anlamına gelen “Bulletin des Nouvelles” bu gazetelerin ilki oldu. İlk özel gazete de aynı yıllarda yine bir Fransız tarafından “Spectateur Oriental” (Doğu Gözlemcisi) adıyla çıkarıldı.
1727’de İbrahim Müteferrika ve Sait Efendi ilk Türk basımevini kurmuş olsalar da, gazete yayıncılığı anca 100 yıl sonra ortaya çıkmıştır. Bu da Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa tarafından Kahire’de çıkarılan Vakayı Mısriyye adlı Türkçe ve Arapça basılan resmi bir vilayet gazetesidir. Türklerin ilk resmi gazetesiyle tanışmak için ise 3 yıl daha beklemek gerekecekti. II. Mahmud, kendi ülkesinde yabancılar ve Mısır valisi tarafından çıkarılan gazetelere karşı, devletin kendi sesini duyurabileceği bir resmi gazeteye izin vermiş, buna da Takvim-i Vekayi adı verilmişti. II. Mahmud’un, Batı ülkelerine ve kendi halkına devletin görüşlerini daha sağlıklı anlatabilmek amacını güden ve özel olarak Yunanistan’ın bağımsızlığını kazandığı savaş sonrasında ihtiyacı hissedilen gazete fikrine sıcak bakması onun merkeziyetçilik ve reformculuk gibi siyasetleri benimsemiş olmasından kaynaklanmıştı. Takvim-i Vekayi 90 yıllık yayın hayatı boyunca Avrupa’ya dönük olarak Fransızca ve ülkede konuşulan diğer dillere tercüme edilerek de çıkarılmış ama hiçbir zaman düzenli bir yayın takvimi oluşturulamamıştı.
Takvim-i Vekayi’nin azınlıklar tarafından çıkarılan gazetelerin seviyelerine ulaşamaması, II. Mahmud’dan sonra tahta çıkan Sultan Abdülmecid’i farklı bir politikaya itti. Osmanlı Devleti sınırlarında içinde çıkarılan ilk özel gazetenin basımı, devletin resmi gazetesinin istikrarsız durumu ile Kadıköy Moda’da yaşayan William Churchill adlı İngiliz bir katibin hikayesine dayanıyor. Churchill gittiği bir avda, yanlışlıkla bir çocuğu yaralamış, İngiliz büyükelçisi de kapitülasyonlara dayanarak bir İngiliz’in suçlu olsa bile tutuklanamayacağını ifade etmişti. Diğer Avrupa ülkelerinin de baskılarıyla Churchill serbest bırakılmış, tutuklu kaldığı süre için pırlantalı nişan, zeytinyağı ihraç izni veren bir ferman ve gazete yayımlama imtiyazı verilmişti. Bu imtiyazı kullanarak Ceride-i Havadis adlı bir gazete çıkarmaya karar veren Churchill’e, Sultan Abdülmecid, resmi gazeteye duyduğu güvensizlik dolayısıyla destek vermiş, bu gazetenin basıldığı Takvimhane’ye, Ceride-i Havadis’e yardım edilmesi emri vermişti.
Ceride-i Havadis, haftalık çıkamayan Takvim-i Vekayi’nin idare haberlerini de bastığından yarı resmi gazete olarak anıldı ve basın tarihinde pek çok ilki gerçekleştirdi. Muhabir gönderme, nadir durumlara özel ilave neşri, piyeslerin Türkçe tercümesi, kitapların tefrika halinde yayınlanması, hastalıklar hakkında bilgiler ve savaş muhabirliği bunlardan bazılarıdır.
Nihayetinde, bir Türk vatandaşın çıkardığı ilk özel gazete 1860’da basıldı. 792 sayı sürecek olan bu gazeteyi Agah Efendi, Tercüman-ı Ahval adıyla çıkardı. Türk basının başlangıcı kabul edilmesi, bir müslüman Türk vatandaşın devlet yardımı almadan çıkarmasından kaynaklanır. Ama yine de devlet bu şekilde bir gazete çıkarılmasının övgüye değer olduğunu bildirmiştir. Gazeteyi neşreden Agah Efendi olsa da, kimliğini belirleyen şair ve oyun yazarlığı da yapan İbrahim Şinasi olmuştur. Tercüman-ı Ahval, imzalı başyazı geleneğini de başlatmış olan Şinasi’nin ilk sayıdaki mukaddemisinden itibaren, kişilerin düşünce ve kanaatlerini açığa vurma özgürlüklerine dayanarak yeni bir gazetecilik anlayışıyla sunulmuştur. İçeriğinde devlet sisteminin yavaş yapısı, eğitim sistemindeki bozukluklar ve mali sorunlar da yer almış, konular bankacılıktan nüfus oranlarına kadar geniş bir yelpazede seçilmiştir. En dikkat çeken yanlarından biri, haberleri ilk defa halkın anlayacağı şekilde sade bir Türkçe’yle sunmak olmuştur. Haberlerin kaynaklarıyla belirtilmesi, önceki gazetelere oranla ne kadar gelişmiş olduğunu ve basın hayatında açtığı yeni ufukları göstermektedir. Bu tip yeniliklerin yanında, devlet tarafından kapatılan ilk gazete de Tercüman-ı Ahval olmuştur. Ziya Paşa’nın eğitim alanındaki aksaklıkları eleştiren yazısı üzerine kapanan gazete, kısa süre sonra tekrar yayın hayatına başlamış, tek başına faaliyet göstereceğine sevinen Ceride-i Havadis’le de bir musibet ortaya çıkmıştır. Ceride-i Havadis’in sahibinin bir İngiliz, Tercüman-ı Ahval’inkinin “ehl-i İslam” olması ekseninde süren uzun tartışma ve polemikler devlet tarafından uyarılsa da, sahibi İngiliz olan gazeteye verilen maddi yardımın halk üzerinde bıraktığı kötü etkiyi ortadan kaldırmak için, doğrudan olmasa da Agah Efendi’ye çeşitli imtiyazlar sağlanmış ve bu gazeteyle barışma amaçlanmıştır. Çıktığı dönemde dürüstlük ve tarafsızlık konusuna özellikle dikkat çeken Tercüman-ı Ahval, başka gazetelerin de çıkmasıyla önemli ölçüde tiraj kaybetmiş, 6 yıl çıktıktan sonra kapanmıştır.