Önde gelen Avrupa ülkeleri hemen her konuda olduğu gibi destancılık konusunda da bir yarış içindeler. Tanzimat’tan sonra bu yarışa biz de kendi çapımızda katıldık ama nedense biz diğer yarışçılarla değil de kendi kendimize yarışıyoruz yüz elli yıldır. Bunun tarihsel sebepleri var. Avrupa milletlerinin destancılık konusunda yarışmaları doğal, çünkü bir yanda Roman dilleriyle Germen dillerinin ve kültürlerinin rekabeti, öbür yanda yüzyıllardır hem kendi kıtalarında hem dünya çapında on milyonlarca insanı doğramalarına sebep olan ekonomik rekabet ve en nihayet ordu ve bürokrasilerin rekabeti. Destan, edebiyat türleri arasında en krallara layık türdür. Destanların çoğu kralların hikayelerini krallara anlatmak için söylenmiş veya yazılmıştır. Halkın destan açısından rolü ise taraftarlıktır. Destanda anlatılan hikayede de taraftar kalabalığını halk oluşturur, destanın dinleyici kalabalığı da halktan oluşur. Destanın merkezinde ise krallar yer alır. En azından Avrupa kabilelerinin hikayeciklerinde böyledir. Doğu destanlarının kadroları genellikle çok daha zengindir ve bu destanlarda kahraman genellikle halkın bağrından çıkar yahut da şah ve emirler zaten halktan çok uzak olmadıkları için yahut da şah ya da emir olmanın yolu halkın bağrından çıkan birer kahraman olmak olduğu için, Avrupa romanların donuk yapısı doğu destanlarında karşımıza çıkmaz. Doğu destanları canlı, parlak, hayat dolu, zengin eserlerdir. Avrupa destanları ise destan demeye bin şahit lazım dedirtecek ufak tefek hikayeler, destansılardır aslında. İngilizlerin mi Fransızların mı olduğu tartışma götürür Roland Destanı (Chanson de Roland; Roland Türküsü yahut Hikayesi) da bunlardan biridir. Avrupa destanları içinde yine de özel bir yeri vardır Roland’ın. Çünkü güzel, heyecanlı, sıkı bir dille yazılmış olmasının yanında kahraman figürü de Avrupa edebiyatı açısından tipiktir. Roland, Büyük Karl’ın (Fransızca Charlemagne yahut Latince Magnus Carolus) komutanlarından biridir ve başkomutanın yani kralının hatrına canını feda etmiştir. Fransızlar bu tür destanlara “chanson de geste” derler. “Jest”in her iki anlamı bu başlıkta mündemiçtir. Bu anlamda Roland, Karl için bir jest yahut kahramanlık yaparak ahirete intikal eder. Doğu ve İslam anlayışına son derece ters bir kahramanlık anlayışı. Kahraman bizim için sevdikleri veya halkı için ölüme giden, genellikle de bu fedakarlığı sayesinde ölümden dönen kişidir. Avrupalılar içinse kral veya kraliçe için ölenler kahramandır. Roland Destanı’nın bir özelliği de hem tarihsel gerçekleri hem de yalanları içermesidir. Gerçekler Karl ordusuyla ilgilidir. Bunlar kimlerdir, ne yer ne içerler, oturup kalkışları, bayrak ve silahları ne şekildedir filan gibi ayrıntılar Roland’da bol miktarda mevcut. Yalansa Roland’ı öldürenlerin İslam orduları olmasıdır; ayrıca Müslümanlara bol miktarda iftira edilir bu kitapta. Mesela Roland’ın Müslümanları Peygamberin putuna taparlar falan filan. Roland’ı ve birliğini kılıçtan geçirenler Basklılardır aslında. O dönemin Hıristiyanları kendi dinlerinden bir ordunun başka bir orduyu kılıçtan geçirmesini hazmedememiş olmalı ki Basklıları Müslüman yapıvermiş, üstüne de bir kitap dolusu yalanı bezemişler. Bu sayede de trajikomik Fransız-Alman-İspanyol-İngiliz ortak yapımı bir destan ortaya çıkmış.