Dünya tarihinde yaşanmış, günümüze kadar etkisi devam eden, insanlarda hala büyük bir hayranlık uyandıran birçok olayın belli bir güne hapsedilmesi, “tarihte bugün” adıyla popüler yayınlarda kendine yer bulan bir anlayışı doğurmuştur. Oysa tarihî olgular büyük oranda belirli bir sürecin sonucudur. Çoğunun başlangıç noktasını saplamak oldukça zordur. Avrupa tarihinin dönüm noktalarından Rönesans da böyle olgulardan biridir. Rönesans, -Fransızca Renaissance veya İtalyanca Rinascimento– yeniden doğuşu ifade etmektedir. Peki tam olarak neyin yeniden doğuşudur bu Rönesans? Tarihçilere göre Rönesans kısaca Antik Grek ve Roma kültürünün Orta Çağ İtalyasında yeniden canlanmasıdır. 14. yüzyıldan başlayarak 17. yüzyıla uzanan, resim, heykel, edebiyat ve daha birçok sanat dalında yaşanan gelişmelere işaret eden bir dönemdir. Tabii ki bu kısa tanım, ne bugüne kadar ortaya konulan Rönesans literatürünü ne de dönemin gerçeklerini açıklamaya muktedirdir.
Peki, eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşıldığında, Rönesans “yılları” ve hatta “yüzyılları” diye bir dönemden bahsetmek gerçekten mümkün müdür? Birçok sanat dalında ve dahi günlük hayatta yaşanan gelişmelerin hepsi bir kapsamlı bir şemsiye altında toplanabilir mi? Rönesans “döneminde” yaşayan sanatçıların bir sabah uyanıp, “Bugün öyle bir tablo yapacağım ki, yepyeni bir akım başlatacak!” dediğini hiç sanmıyorum. Tanımından da yola çıkarak, kapsadığı üç yüzyıllık periyod boyunca da hiçbir kimsenin “Ne de güzel bir Rönesans sabahı!” diye uyanmadığı da aşikar. Demek istediğim gerçekten Rönesans diye bir şey yaşandı mı?
Bu soruya verilebilecek en güzel cevap sanırım üç yüzyıllık dönemi işaret eden terimin 19. yüzyılın ortalarında önce Fransız tarihçi Jules Michelet daha sonra da meşhur Jacob Burckhardt tarafından kullanılmış ve bu şekilde yaygınlaşmıştır. Yani 19. yüzyıla kadar Rönesans tabiri kullanılmamıştır. Yanlış anlaşılmak istemem; Orta Çağ’da İtalya’nın birçok alanda gelişime sahne olduğu gerçeğini inkar etmiyorum. Da Vinci’nin icatlarını, Michelangelo’nun heykellerini, Dante’nin İlahi Komedya’sını görmezden gelemeyiz. Lakin, muğlak bir terimle koskoca üç yüz yılı anlatmak mümkün değildir diye düşünüyorum. Zaten bu muğlaklık içerisinde de bırakın başladığı günü, Rönesans’ın başladığı ayı hatta yılı bile söylemek mümkün değildir. Diyeceğim o ki, “tarihte bugün” köşelerinde Rönesans’a yer verilemez. Biraz daha eleştirel yaklaşacak olursak belki de Rönesans hiç başlamamıştır!