Yaşıtlarının, hatta yaşça kendinden küçük olup daha sonra Garipe karşı çıkacak İkinci Yeni şairlerinin birçoğu Garip şiirinden etkilenerek yola çıktıkları halde Attilâ İlhan’ın şiire girişi dönemin eğilimlerinin aksine Garip üzerinden değil Nazım Hikmet üzerinden olmuştur. Sadece Nazım Hikmet değil. Cahit Sıtkı, Dıranas ve Ziya Osman, daha öncekilerden Yahya Kemal’in de sesinin oluşumunda etkileri var. Bunu birbiriyle bağlantılı olarak iki şekilde anlamlandırabiliriz: Bir, bunlar akımsız, kuşaksız, bağlantısız şairlerdir. Yahya Kemal, Milli Edebiyat akımı içinde sayılır ama akımla konu ortaklığı vardır, sanatsal ortaklığı çok azdır. Diğerlerinden ikisi Yedi Meşaleciler arasında sayılır, ama Yedi Meşale de ortak bir üsluba sahip bir akım sayılamaz. İkincisi, saydığımız şairlerin hepsi mısracıdır. Attilâ İlhan mısracılığı hayatının sonuna kadar muhafaza etmiş, bu yönüyle de kısmi olarak İkinci Yeniye, 60 Kuşağının bazı şairlerine, 70’lerde şiire başlayan Ara Kuşak ile çok sonra 1971’lilere esinler bırakmış bir şairdir. Bazı bakımlardan türünün tek örneğidir. İkinci Yeniyle olan kavgası yüzünden bugün şiir çevrelerinde saygınlığı azalmış kabul edilse de, sanat açısından inkar edilemez bir şairdir. Birçok şair de kendi sesini bulma aşamasında Attilâ İlhan’ın kendisine yaptığı etkiyi daha sonra inkar ediyor. Mısracılık büyük bir icat veya keşif sayılmaz; ama yenilik için her tür çılgınlığın önünün açıldığı bir dönemde Attilâ İlhan’ın ikna edici mısralarla gelmiş olması onu okunur, anlaşılır, akılda kalır bir şair yapmaya yetmiştir. Eserinin çokluğuyla kalitesi arasında bir dengesizlik var aslında. Yüzlerce şiiri silkelense belki ondan fazla şiirini ayırabiliriz. Bu şiirlerin önemli kısmı da ilk önemli eseri olan Sisler Bulvarı’ndadır. Bu kitabın mısracılıktan başka özgünlükleri de var. Sinematografik atmosferi 1950’lerin başı için bir sürprizdir ve İkinci Yeniye direkt etki etmiştir. Sevgili ve arkadaşlarla Attilâ İlhan şiirinde kurulan şehirli, romanesk ve serbest ilişki de bugün bile cazip durduğuna göre, 50’lerin yenileşme, dünyevileşme ortamında çok daha çekici gelmiş olmalı. Attilâ İlhan bu yönünü, romanesk yönünü hiçbir zaman kaybetmediği için daima gençliğin şairi olarak kaldı. Yaşlılığında bile bir tür çapkın yahut müzmin aşığın şiirlerini yazdı. Bunların bir kısmı nesnesizdir, yani bir kadınla ilgisi yoktur, sadece şiir olsunlar diye yazılmış şiirlerdir. Ama içerdikleri ilişki tipi ve imajlar pırıl pırıl yerlerinde duruyor. Attilâ İlhan’ın şiir üzerine düşüncesi, önceki ve sonraki kuşağı yermek, sadece kendi şiirinin haklılığını savunmak üzerine kuruludur. İkinci Yeni yergilerinin merkez düşüncesi, yani İkinci Yeni şiirinin Demokrat Parti rejiminin eseri olduğu iddiası, rejimin sol siyasi çevrelere yaptığı (Attilâ İlhan tarafından iddia edilen) baskının ötesinde ekonomik ve sosyal yönlerden kendi şiirine uygulandığında ilginç bir tablo çıkıyor ortaya. Sisler Bulvarı, aynı zamanda para, girişimcilik ruhu ve eğlencenin birden bastırdığı, şehirlerin yeniden ışıl ışıl bir görünüm kazandığı II. Dünya Savaşı sonrası şartlarının şiiri sayılamaz mı? Attilâ İlhan bu kitaptaki şiirlerde çizdiği şair profilini hırpani devrimci profili olarak anlatmaktan haz duyardı; ama şiirleri bakınca daha çok bıçkınla züppe arası bir şehirli değil mi gördüğümüz? Turgut Uyar, “1954’te diyor, şehre döndüğümde ışıklar gözümü almıştı.” Şark hizmetinden dönen Uyar’ın gözlerini alan ışıklı şehrin içinde, yeni oluşan bu hızlı monden yaşayışa çoktan ayak uydurmuş durumdadır Sisler Bulvarı’nın delikanlı şairi.