İslamcı, milliyetçi, halkçı… Modern dönemin yani Batı karşısında mağlubiyet asrının ilk mentörü, ilk kanaat önderi. Batı orduları İslam ülkelerini işgale başlamış; devlet nasıl kurtulur, millet nasıl dirilir, herkesi bunun endişesi almış. Fikir adamları din mi kavmiyet mi tartışıyor; tartışma gittikçe alevleniyor. Böyle bir ortamda Afgani herkesin adamıdır. Popüler fikriyatın ilk ismidir; ilk “kanaat önderi”dir. Milliyetçiler de Afgani’cidir, İslamcılar da. Hatta Batılılarla da arası iyidir. Arasının iyi olmadığı tek kişi devlet. Daha doğrusu yaranmak isteyip yaranamadığı. Hindistan, Türkiye ve Mısır’da sultanların yanına kadar yükselir; fakat düzeni değiştirmeye kalkınca sürülür. Selefi, modernist ve rasyonalisttir Afgani. Öze dönüşçüdür. Batı ile mücadelenin ancak halkı İslam’ın esaslarına göre mobilize etmekle mümkün olabileceğini düşünür. Tutarlı gibi görünmeyen siyasi tutumu, yani hem milliyetçi hem İslamcı hem halkçı bir görüntü verebilmesi bundandır. Müslümanları medeni Avrupa ile eşit hale getirmek: Afgani’nin davası budur ve bunun için hangi yol uygunsa o yolda yürümek gerekir. Pragmatik tavrı; din, siyaset ve felsefeyi iç içe geçirmesi kalıcı olmuştur. Eserleri tek tek tarih olsa da, kişiliği ile eskimemiştir.